Kıbrıs’ın güneyinde gerçekleşen seçimlerin üzerinden 1 hafta geçti. Seçim sonuçlarının pek çok noktası üzerinden Kıbrıs’ın kuzeyinde çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Çözüm yanlısı görünen 2 siyasi parti AKEL ve DİSİ’nin zayıflaması, yüksek oy kullanmama oranı, sağda varlık gösteremez denilen blokların da meclise girmesi ve en çok da faşist ELAM’ın meclise girişi gündem oldu.
ELAM gibi ırkçı, Neo-Nazi bir partinin Kıbrıslı Elen halkı nezdinde yüzde 3,7 oranında destek görmesi çoğumuzu şoke etti ve “Rumlar faşistleşiyor” yorumlarını beraberinde getirdi. Açıkçası ben böylesi kolaycı yorumlara kaçmadan önce Kıbrıs’ın güneyinde olup bitenlere ve öznelerin bu olup bitenler karşısındaki tutumuna bir bakalım derim.
Kıbrıs Sorunu elbette ada halkları için önemlidir ve bir çözüme ulaşılması hayatları etkileyecektir. Yine de şunu gözden kaçırmayalım ki, çözüm süreci üstte yürütülürken, altta kazanlar kaynamaya devam etmektedir; ada halkları için ve aslında tüm insanlık için öncelikli olan şey yaşamlarını idame ettirebilmektir. Bu nedenle Kıbrıslı Elen halkının oy verme nedenlerini salt Kıbrıs Sorunu’na yönelik bakışı ile ilişkilendirmek yanlış olur.
Kıbrıslı Elen halkı yıllardır neo-liberal sistemin krizini en derin şekilde yaşıyor. Özellikle tarihsel olarak yakın iktisadi ve finansal ilişkilerinin olduğu Yunanistan’ın iflasla yüz yüze geldiği dönem itibari ile Kıbrıs Cumhuriyeti de iflasla karşı karşıya. Kriz, Kıbrıslı Elen halkı açısından bazı dönemlerde öylesine derinleşti ki Lefkoşa’nın güneyinde eski işlek sokaklarda gezerken bir sokak içerisindeki dükkânların çoğunun kapanmış olduğu dahi gözle görebilir hale geldi. Şu an sokaktaki yansıma bu denli belirgin değil, yine de sıradan insanın günlük hayatını sürekli baskı altına alan bir unsurun etkisi hala sürüyor; bu unsurun adı ise Troyka.
Avrupa Birliği’nin üye ülkelerine kredi verme ve paket hazırlama, AB üyesi ülke halklarına ise “besleme” deme ve “maaşın kaç” diye sorma kolu olarak tanımlayabileceğimiz Troyka, yıllardır Kıbrıs’ın güneyinde hükümet üzerinde egemen. Ankara’nın Kıbrıslı Türklere dayattığı özelleştirme ve çalışan haklarını budama paketlerinin benzerlerini, hatta yer yer daha ağırlarını Troyka da Kıbrıslı Elenlere halen dayatmaktadır.
İşte Kıbrıslı Elen halkı böylesi koşullar altında seçimlere girdi. “Eee tamam da tüm bunların ELAM ve AKEL ile ne bağlantısı var?” diye soracaksınız; bu haklı sorunun soldan bir cevabı var. Kıbrıs’ın güneyinde yaşanmakta olan kapitalist sistemin krizinin yansımasıdır. Kriz anları dünyayı emekten, yani soldan yana değiştirmek isteyen örgütler açısından tarihsel sorumluluklar ve fırsatlar barındırır. Kriz anlarında insanlar sistemin sorunlarını doğrudan hayatlarının içinde hissederler, bu durum insanların normal zamanlarda “radikal” olarak niteleyip kendilerini kapatacakları görüşlere karşı daha açık olmalarını sağlar. Kapitalizm hakkındaki gerçekleri sürekli dile getiren ve emekçiden yana olan sol için kriz anlarında görüşleri üzerinden örgütlenmek ve iktidarı almak için bir fırsat ve beraberinde büyük bir sorumluluk kapıyı çalar. İşte Kıbrıslı Elen solunun egemen ve örgütlü gücü AKEL, yani Emekçi Halkın İlerici Partisi için de böylesi bir fırsat kapıdaydı.
2000’li yılların ikinci yarısında krizin başlaması ile birlikte AKEL hem yasama meclisi seçimlerinde birinci parti oldu, hem de başkanlık seçimlerini kazandı. İşte ELAM’ın yükselişi de buradan başladı. AKEL iktidarı aldıktan sonra emperyalizme karşı durup, sol politikalar şekillendirmek yerine, neo-liberal politikaların uygulayıcılığı pozisyonunu aldı. Emperyalizme yönelik tavrı ile ilgili ise ABD’den Kıbrıs’ın güneyine karmaşık bir şekilde bırakılan mühimmatların AKEL döneminde geri gönderilmemesi ve depolarda bekletilirken sıcaklar sonucu patlaması ve bu patlamada Kıbrıslı Elen askerlerin ölmesi ile halk nezdinde inandırıcılığını kaybetti. AKEL, kriz anında sol bir parti olmanın fırsatlarını kullanırken, sorumluluğunu ise yerine getirmedi. Böylece halk nezdinde güvenilirliğini yitirdi ve 2000’li yılların sonu itibari ile seçimlerde de kaybeden oldu. İşin kötü yanı Kıbrıslı Elen solu içerisinde egemen güç olan AKEL’e karşı o dönem de, son dönemde de soldan her hangi bir alternatif sesin oluşup, muhalefet etmemiş olmasıdır. Böylece AKEL’e olan güvenilirliğin ortadan kalkması, halk nezdinde sola olan güvenin sarsılması anlamına gelmiştir.
İşte böylesi trajik bir tablo içerisinde AKEL dâhil merkez siyasetler güç kaybetmiştir. Krizin kaynağı olan emperyalizm ve Troyka’ya karşı solda bir sesin çıkmadığı ortamda ise halkın arayışı devam etmiştir. Böylece faşist ELAM güç kazanmaya başlamıştır. Neo-Nazi olan ELAM’ın görüşlerinin temeli ırkçılık olsa da argümanları arasında emperyalizm ve emperyalist bir kurum olan Troyka karşıtlığı da vardır. İlericilerin tarihsel sorumluluklarını yerine getirmedikleri noktada, halkın öfkesini örgütleme fırsatı gericilerin eline geçer. İşte yaşanan tam da budur.
ELAM meclise girmiş ve sürer durumda güçlenmeye devam edebilecek gibi görünmektedir. ELAM’ın yükselmesi ile sağ hareket içerisinde merkezin daha milliyetçi bir noktaya kayması sonucu oluşabilir. Böylece Anastasiadis ve DİSİ’nin de daha milliyetçi bir duruşa kaymasını bekleyebiliriz. Bu durum ada halkları adına barışın şekillenmesine karşı büyük bir tehlike barındırıyor. Bu tehlike ise sağın çok güçlü olması veya faşistleşmeye meyilli bir halktan kaynaklı değil, insanların sistem karşıtı öfkesini solda örgütleyecek bir cephe bulamamasından kaynaklı sağa savrulma ile açıklanabilir.Kıbrıs’ın güneyinde solda anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir örgütlü güç oluşana kadar da bu tehlike etkisini sürdürecektir.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu