AK AKÇA HAŞMETLÛ HAŞMET İÇİNDİR* – ALİ DOĞANBAY

 

Bir Büyük Padişah ki Gökler ile Yerlerin Yaratıcısı ola

Yoktur ondan evvel-i zaman ne nefis-i memleket ne de nefis-i bollaşma

Haşmetlunun kendisi Haşmettur demeye ziyan yok bir daha Ey Haşmetlum deyu

Birincisi makbule şahanedir ikincisi tarihte namümkündür

Ve bir gün geçer eylerken atıyla feth ile ihsan ettiği yerlerden bir de bakar ve gözleri şaşar ki   

Bir memlekettir ki yeşil-i ada pür-ü neşe garavolli bulli

Napan gardaş, eyi gardaş nolsun sen napan, eyidir gardaş nolsun, e nolsun gardaş, e ne olacak gardaş diye beşiğinde evvel-i zamanın bir o yana bir bu yana sallanır iken

Haşmetlunun haşmetudur artık bu yeşil-i ada pür-ü neşe nefise-i memleket

Hemen Vezir-i Azam’ı Vilayet-i Şerif diye atayın deyu eyledi 1.Haşmet

E malum 1. Haşmet’un Vilayet-i Şerif’i de 1.Akça

Ki tarih-i miş-li evvel-ü zamana Ak Akça 1. Haşmetlü içindir diye düşer ki

Başlar iken Hikaye-ül Zaman Evvel Zaman İçünde

Daha ki vazife-i memuriyetinin balay-ı cicim aylarında

1.Vilayet-i Şerif Akça Paşa için mühim-i hadise gark eylemiştir

Zira Hesab-ı Kitap lazımdır fakat devletün kasasında hesap makinesi namevcuttur ve deplasmandan Cebir muallimi bulmak çok pahalıdır zira o dönem bonservis bedeli çok kazık-ı pahalıdır. Başlar böyle karambol bir enstantane içinde hikayet-ül hakikat…”       

 

            Bin yedi yüz milattan sonra, tam olarak İsa’nın son yemeğinden otuz yedi akşam sonra, akşamüstü dolaylarında, Girne Kapısı’nın önünden atıyla 1.Haşmet iner. 1. Haşmet bundan böyle hem kapının hem de kapıdakilerin ebedi ve edebi olarak sahibidir. (Yazım hatası yapmadığı müddetçe de ve da’yı dahi anlamında dâhiyane bir halde ayırdıktan sonra sahibidir.) İsa’nın son akşam yemeğinden otuz yedi akşam sonra olduğu için, henüz demokrasi herhangi bir insanın aklında gebe kalmamıştır, insanın zihninden daha yıkıcı gebelenmeler ve daha işgalci fikirler ve daha aldım verdim sattım ben seni yendim ideolojiler geçmektedir.

Yeşil-i Ada’ya Birinci Haşmet’un Vilayet-i Şerifi olarak atanan Birinci Akça Paşa, Vilayetin doğusundan batısına sallapati yoluyla el hesabıyla yaptığı sayımda insan sayısı kırk beş bin çıkar iken, Vilayetin kuzeyinden güneyine tekmetokat yoluyla el hesabıyla yaptığı sayımda insan sayısı iki yüz kırk yedi bin çıkmıştır. Bu durum sonucuyla Vilayet-i Şerif’in ve Devlet-i Aliye’nin ve Adem-i Merkeziyet’in kafası çok karışmıştır. Adem-i Merkeziyette bütün Ademlerin Adem-i Merkezi oturduğundan 1. Haşmet konuya el koyar, atıyla uçan gemiye binerek iki saat kırk beş dakika sonra Yeşil-i Ada’ya deniz yoluyla varır. 1. Haşmet’un uçan geminin içinde de atının üstünde olduğu, atından hiç inmediği ve bu durumunun diğer Ademler arasında alkışlar, tezahüratlar ve sevinç nidalarıyla karşılandığı görülür.

1.Haşmet, Vilayet-ül Makam’a gelir. Hemen Vilayet-i Şerif ile Vilayet-i Erkânı toplar. Başlar Şura-ı iki kere iki kaç kere eder…

—Vilayet-ül Şerifim parmak hesabın Mekteb-i Sultan’da kaç idi?

—Haşmetlum parmak hesabı muallimimiz namevcuttu, ol sebep parmak hesabı derslerimize beden-ü terbiye muallimimiz girerdi.

—Vilayet-ül Şerif! Sana kaç kere bana Haşmetlum diye hitap etme dedim. Adım Haşmet ol dolayısıyla mecburen Haşmetlum deyince askerliği piyade yapmış gibi oluyoruz. Ben senin babanın oğlu muyum Vilayet-ül Şerif! Ben imparatorluğum dolaylarında Haşmetlum demeyi yasak etmedim mi? Adım Haşmet, senli benli olmaya ne gerek, Haşmetlum demek cümle-i ziyan sade Haşmet kafidir, şimdi destur et bir daha, almayım kelleni ol gövdenden alaşağı!

—Nasıl destur eylerseniz 1. Haşmet.

—Sade Haşmet ulan! Benden bir ikincisi mi çekildi benden habersiz? Benden bir ikincisi henüz nasezaryan, ol hakikat yalnız ve sade Haşmet!

—Padişahım çok yaşa!

—İzah-ı kompozisyon eyle sözlü olarak, bu parmaklar bu hesabı kaç elle yapıyor Vilayet-ül Şerif?

—Haşmet’um.

—Vilayet-ül Şerif bana mı askıntı oluyorsunuz? Sizde padişah seviciliği mi var? Sade Haşmet eyliyorum, sade Haşmet, destur; kellen mi kaşınıyor yoksa?

—Devletlum Haşmet.

—Ha. Oturdu bu. Oldu bu. Devam-ül lakırdı et.

— Devletlum Haşmet. Parmak hesabıyla sayılacak rakam değildir.

—Vilayet-ül Şerif yukardan aşağı noksan saymışsınız soldan sağa çok. Düz yürüdüğünüzde çıkan sayı geriye doğru yürüdüğünüzden fazla çıkıyor. Sizin cebir muallimi Mekteb-i Sultan’da size uzuneşek mi oynatıyordu?

—Başından sonuna kadar haklısınız Devletlum Haşmet.

—Vilayet-ül Şerif. Uçan gemiyle at üstünde iki saat kırk beş dakika atımı sürerek dalgalı seyirli geldim. Daha akilane lakırdı et.

—Vilayetimize bir adet hesap makinesi gerek Devletlum Haşmet.

—Maliye Nazırı Nispi Paşa. Nazırlığımızda hesap makinesi mevcut mudur?

—Devletlum Haşmet. Bütün dört işlemler el hesabı ile tutulmaktadır.

—Devletlûm Haşmet, devletun kasasında hesap makinesi namevcut mudur?

—Namevcuttur Vilayet-ül Şerif. Koca devletin kasası el hesabıyla tutulmaktadır. Sen de elinle tutacaksın artık. Ol defa geldiğimde hesaplar birbiriyle tutmazsa ol kelleni ol gövdenden olduracağım.

1.Haşmet, geldiği gibi uçan gemiye binerek, at üstünde dalgalı seyirli bir yolculukla iki saat kırk beş dakika sonra Adem-i Merkeziyesine varır. Geride kalan 1.Akça Paşa ile Akça Paşanın Vilayet-ül Çalışanları başlarlar kara kara düşünmeye. 1.Akça Paşa başını kaşırken der ki kendi başına ‘Keşke ol zaman evvel Cebir derslerinden kaçıp Nevizade’ye yol eylemeseydik.’

1. Akça Paşa Vilayet-ül çalışanlarıyla karara varır ki, bu defa, sırayla ve sayı olarak not ederek Yeşil-i Ada’nın dört bir yanına gidilecek, tam rakama ulaşılacak. Akça Paşa Yeşil-i Ada’nın kuzeyinden başlayarak Vilayet-ül çalışanlarıyla yürümeye başlar. Güneyine geldiğinde bütün evleri işaretlemiş, her hanenin içinde kaç kişi olduğunu not etmiş, kesin bir rakama ulaşmıştır. Vilayet-ül Çalışanları bütün evleri dolaşmıştır. Bu kez batısından doğusuna doğru yürümeye başlar. Bu yürüme esnasında da her evi, o evde kaç kişi kaldığını, Vilayet-ül çalışanları not eder. Büyük bir mutluluk ve eldeki hesabın çarşı izinli olduğunu da inanarak Vilayet-ül Makam’a gelirler.

—Vilayet-ül çalışan rakam nedir?

—Vilayet-ül Şerif Devlet-i Erkanın ciddi bir sorunu mevcuttur.

—Vilayet-ül çalışan. Adın Erkan mıdır?

—Vilayet-ül Şerif, adım Erkandır fakat konu devleti ilgilendirmektedir.

—Vilayet-ül Erkan, kişisel bir sorununu devlet sorunu diye süsleme peşinde misin? Şu ara devletin en süs kaldırmaz hali, şenlik-i ahval hesab-ı kitaptan sonra.

—Vilayet-ül Şerifim daha trajik bir halimiz var ve lakin siz latife peşindesiniz.

—Vilayet-ül Erkan ol kısa kes, nedir hadise-i problem?

—Rakamlar Vilayet-ül Şerifim.

—Açık istihza et Vilayet-ül Erkan.

—Bütün el hesapları her bölgede aynı sayı çıkmıştır Vilayet-ül Şerifim.

—Herkes mi aynı sayıyı çıkarmıştır Vilayet-ül Erkan?

—Aynen Vilayet-ül Erkanım. Herkesin sayısı aynı çıkmıştır.

—Herkes birbirinin elinden kopye mi çekmiştir Erkan?

—Hayır, Vilayet-ül Şerifim. Kontrol ettik, kimse kimsenin eline bakmamıştır.

—Nasıl ola ki Erkan herkesin tuttuğu kendine mi çıkmıştır?

—Aynen Vilayet-ül Şerifim.

—Ne çıkmıştır Erkan?

—Yüz çıkmıştır Vilayet-ül Şerifim.

—Ne ala Erkan. Koca Vilayet-ül makamda herkes yüze kadar sayabiliyor demek.

O gece Makam-ül Sediri’nde hüngür sümük ağladı Paşa. Ertesi sabaha da Vilayet-ül Erkanı yanına çağırarak, herkese birden itibaren başlayarak saymalarını istedi. Acı ızdırapla bir kez daha karşı karşıya kaldı ki; Vilayet-ül çalışanları ancak yüze kadar sayabiliyordu. Ve fakat onlara yarın sabaha kadar en azından iki yüze kadar saydırmayı öğretmek istiyordu. Çünkü 1. Haşmet kellesini gövdesinden ayırırken bir saniye bile düşünmeyecekti. Bütün gece uğraştı, çok uğraştı, ağlamaklı uğraştı, sabah güneşi doğduğunda halen aralarında yüz beşe kadar sayamayanlar çoğunluktaydı. Daha da ağladı, çok ağladı.

1.Haşmet iki saat kırk beş dakika süren dalgalı seyirli at üstünde dörtnala uçan bir gemiyle Yeşil-i Ada’ya vardı. Hemencecik Vilayet-ül Makam’a geldi. Vilayet-ül çalışanları hazır ol vaziyetinde beklemekteydi. Başlarında Akça Paşa vardı. 1. Haşmet, makam-ı koltuğa oturdu.

—Vilayet-ül Şerif Yeşil-i Adanın dört tarafında kesin bir rakama ulaşıldı mı?

—Devletlu Haşmet.  Dört tarafında da ulaşıldı.

—Nefis-i harika. Kaydırma, saptırma, sapıtma, manyaklaşma olmadı değil mi?

—Ne münasebet Devletlu Haşmet. Bütün Vilayet-ül Çalışanlar aynı rakama ulaştılar.

—Fevkaladenin fevkinde. Nedir rakam Şerif?

—Yüz.

—Yüz?

—Evet, Devletlu Haşmet. Yüz.

—Yeşil-i Ada’nın nüfusu yüz müdür? Ben gemiden makam-ı koltuğuna gelirken sokakta en yüz insan suratı gördüm. Siz benimle kabare mi ediyorsunuz?

—Devletlu Haşmet. Asap ile kalkan ziyan ile oturur. Bir dinleyin.

—Tiz kelleni gövdenden ayıracağım, yüz kişilik memleketi ben neden kendime alayım, bende ticaret-ül kelle yok mu demek istersin bre deyyus!

—Devletlum Haşmet! İzah-ı kompozisyon, bir kalem bir kağıt bir de beş dakika!

—Çabuk tam saha pres anlat Vilayet-ül Şerif asabım çok naakort!

—Devletlum! Vilayet-ül Erkan’da yüzden sonrasını saymayı bilen mevcut değil.

—Nasıl değil lan Vilayet-ül Şerif! Evvel-i zaman bin diye rakam koydunuz önüme.

—Devletlum çok kere ve aynı yüzü birden çok defa saymışız demek.

—Yüzden sonrasını sayamıyor musunuz lan?

— Devlet-ü hesap makinesi işte. Aletin kendisi noksan olunca.

—Haşmet’in zamanında devlet-ü hesap ettiremedi dedirtmem ben.

—Nefis dediniz Devletlu Haşmet. Kafanızdan geçeni arz eyler misiniz?

—O zaman yazın. Yazları kıyı kenarlarında takrib-i muhasebe sonucunda elde edilen rakam yalnızca iki, kışları iç bölgelerde ve mutedil iklimde hane-i mevcut rakamı yalnızca üç, Yeşil-i Ada’nın Vilayet-ül Şerif, Vilayet-ül Erkan ve Vilayet-ül Çalışanları haricinde rakam beştir.

1.Haşmet atına binerek uzaklaşır. İki saat kırk beş dakika sonra Merkez-i Adem’e varır. Akça Paşa ise Vilayet-ül Erkanın Hesab-ül Kitabını kamuoyuyla paylaşır; Yeşil- i Ada’nın nüfusu yalnızca ikidir.

İcazet-ül Mühürsüz Yamyam-ül Kıta-ül Gastesi ‘Beş kişi miyiz üç kişi miyiz’ diye sorunca Akça Paşa ‘Bunlar 2–3 kişinin işidir, başka da kimsenin işi değildir, herkes bizim gibi düşünmektedir’ der. 1. Haşmet ‘Besleme-ül nüfusu çıkardığımızda kalan beşer-i nüfus budur, bizim de vilayet-ül vatandaş dediklerimiz bunlardır. Vilayet-ül Şerifimin tespiti kesinlikle doğrudur’ diye açıklar.

Tarih-ül zaman İsa’nın son yemeğinden yetmiş üç akşam sonradır. Hikayet-ül hakikat evvel zaman kalbur zaman içinde böyle devam eder. Ve fakat anlatılır ki Yeşil-i Ada’nın insanları hikâyeyi değiştirmek için günün birinde ‘Üç beş kişi değil halkız biz’ diye kendini saymaya başlar, sonra denir ki hikayet-ül hakikat asıl bundan sonra hakikat-ül hikâye olmuştur.

 

Ali Doğanbay

 

* Yazı Mayıs 2011 yılında Afrika Pazar ekinde yayımlanmıştır. 

Be the first to comment

Leave a Reply