Avustralya yangınıyla başlayıp depremler, fırtınalar, patlamalar, Pandemi ve savaşlarla dünyamıza kabusgibi çöken 2020 yılı, ülkemizde de etkisini epeyce gösterdi. Özellikle geçtiğimiz birkaç ay; karantinasızgirişlerin başlamasıyla artan vakaların yarattığı tedirginlik, uzaktan mı yakından mı ne şekilde yapılacağı belli olmayan eğitim sistemindeki kaos, neredeyse bir“asır” sürmüş gibi gelen susuzluk, ekonominin bozulması ve dövizin yükselmesiyle yaşam gailesinin yarattığı stres ve tabi ki Cumhurbaşkanlığı için yapılacak seçimlerin gölgesinde geçti.
Pandemi nedeniyle ertelenen seçimler bu Pazar gerçekleşiyor. Başbakan Tatar’la, Recep Tayyip Erdoğan’ın YSK kararlarını hiçe sayarak Geçitköy’deyapılan (üstelik devlet televizyonu BRT’nin canlı olarak yayınladığı) törene katılması ve “koz” olarak görülen Maraş’ı açacaklarını “müjdelemeleri” de Ankara’nın desteğini kime verdiğinden ziyade kime vermediğini gösterdi.
Yıllardır yaşanılan asimile politikaları ve müdahaleleri iliklerimize kadar hissettiğimiz canlı yayında, gelecek suyun LefkoşE’ye de MagOsa’ya da hayırlı olması temennilerini içtenlikle kabul etti Sayın Başbakanımız…
Maraş demişken
1974 öncesi fotoğraflarda; insanlarla dolu sahiller, turistik oteller, adeta yaşayan canlı bir kent olarak görürüz Varoşa’yı. Zengin bir yerleşim yeri olduğunu, zamanın son model arabalarının vitrinlerdeki görüntülerinden, 10 bin yatak kapasiteli otellerinden ve apartmanlardan, dönemin ünlü Hollywood yıldızlarının burayı tercih ettiklerinden ve kraliyet ailesinin ilk yedi yıldızlı oteli yaptırdıklarından söz edildiğini biliriz. 1974’te İkinci Harekatın ardından, kent tamamen boşaltıldı. Ama içinde insanlar yaşıyordu. Ocakta yemeğini, garajda arabasını, iş yerinde malların bırakıp gittiler. Savaşınçirkin yüzüyle yüzleştiler…
1974 sonrası, Mağusa’ya gittiğimizde dikenli teller ardından görürüz Maraş’ı. İçine girmek pek mümkün değildir. TSK ya da BM askeri değilseniz, orada bulunan kız yurdunda yaşamıyorsanız ya da içeriye alınabilen taksicilerden değilseniz… Yıllar önce öyle bir şans yakalamış ve içeriye girebilmiştim. Araba biraz yavaşlasa ardından bir düdük sesiyle hızlanmak ve mümkünse etrafa çok bakmadan ilerlemeniz gerektiğini hemen anlardınız. Boş evler can acıtırken, doğanın acımasızca hüküm sürdüğüne tanık olduk o gün hayalet sokaklarda. Bahçelerdeki yaseminlerin hala yaşadığınıgörerek umutlanıp, oranın hayalet olmaktan çıkıp tekrardan yaşayacağına inancımız artsa da uyuyan bu kenti derin uykusundan kaldırmak isteseniz de bilirsiniz bu konunun ucu Kıbrıs sorununa dayanır.
Kıbrıs sorununun, sadece masa başındaki liderlerin alacağı kararlarla çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Adada yaşayan halkların birlikte üreteceği kararlarla bu sorunun sonlanacağını savunsak da görüyoruz ki Maraş’ı seçim malzemesi haline getirmek ülke Cumhurbaşkanını hiçe saymakla eşdeğerdir. Sırf bir adayı daha avantajlı göstermek adına Ankara tarafından yapılan bu müdahale, Kıbrıslı Türklerin sesinin daha kararlı çıkmasını sağlayacaktır.
Seçim demişken
11 Ekim’de inanıyorum ki Kıbrıslı Türklerin iradesi, sınırlara ve biat kültürüne inat yeniden yeşerecek. Büyük bütçelerle, ülkemizin birbirinden güzel manzaralarıyla dolu ve ne anlattığını anlamasak da Akıncı’yı hedef alan seçim kliplerinin ardından halk cevabını vermeye hazır. Bu cevabı verirken geçtiğimiz birkaç ay bir gösterge niteliğinde olsa da esas olan; barıştan, kültürden, sanattan, bilimden, aydınlıktan, kadın ve çocuk haklarından, iki devletlilik değil federasyondan, Kıbrıslı Türklerin iradesinin esas olduğundan yana olan adaya oy vermek olacak. Cevabımızı; onurumuza, kimliğimize, özgürlüğümüze sahip çıkandan yana Akıncı’ya oy vererek göstereceğiz.
Baraka aktivisti
Şifa Alçıcıoğlu