Hepimizin bireysel anlamda bir savunma sistemimiz var. Sistemin bize dayatmış olduğu yozlaşmaya ve sömürüye karşı, bireysel olarak bir savunma mekanizması oluşturmuşuzdur. Ailemizi, evimizi, arabamızı, bahçemizi, yani kendi çizdiğimiz içimize dönük sınırlarımızı sonuna kadar savunacak bir mücadelemiz bulunmakta. Başarılıyız da; kimse evimizi elimizden alamaz, kimse ailemize dokunamaz. Sınırımız geçildi mi yumruğumuzu sıkar kendimizi savunmaya geçeriz. Buraya kadar bir sıkıntı yok da bizim dışımızdaki sömürüye yozlaşmaya neden sesimizi yükseltmediğimiz, yumruğumuzu sıkmadığımız asıl sorun.
Çevremizi kirletmiyoruz ama birileri daha fazla kazanç uğruna zehir tüten bacalarıyla kirletiyor çevremizi. Kimse bizim bahçemize girip de ağaçlarımızı kesemez. Yasal yollardan tutunda meşru şiddeti kullanıp tek bir dalına dokundurmayız. Kavga çıkar en yumuşak tabirle.
Kadın erkek eşitliğini savunuyoruz. Kendi hanemizde kadınlar en değerlilerimiz. Kızımızın, eşimizin, annemizin sonuna kadar yanındayızdır. Onların sözü geçer evimizde ama komşumuz dövüyor kızını sokak ortasında, küfrediyor eşine “fahişe” diye. Tamam, kadını meta olarak görmeyiz asla da, onlarca kerhane var eğlence merkezi maskesi altında evimizin yolunda.
Bizler eğitimde eşitlik diye naralar atarız her fırsatta, her sohbette çocuklarımızın gittiği özel okullardaki eğitimin kalitesinden söz ederiz de, karşı mahalledeki çocukların gittiği okulda, öğretmen kadrosunun eksikliğini bile görmezden geliriz.
Demokrasi ve adalet en önemli kriterlerimiz. Hep adilizdir, hep eşitlikçi ama kendi evimizde. Her kararı ortak alınır bizde, akşam evde pişecek yemekte, televizyonda seyredilecek dizide. On yaşındaki çocuğumuzun söz hakkı vardır pazar günleri yapılacak aktivitelerde. Ama karşı apartmandaki çocuklara adil değil düzen. Eşitlik denen olgu uğramamış evlerine.
Irkçı değilizdir. Rengine bakmayız karşımızdakinin. Kıbrıslı Elenler ile yoktur bir sıkıntımız. Hazırızdır unutmaya geçmişi de, barış için fedakarlık etmeye de. Türkiye’den, Uzakdoğu’dan emeği sömürülmek için bu ülkeye getirilen halklarla da bir sıkıntımız yoktur aslında. Kardeş gibi görmede Akdeniz sıcaklığı vardır hepimizde. Fakat sigortasız, çalışma izinsiz, güvencesiz çalıştırmalarına çıkmaz sesimiz. İş cinayetleri ile öldürülürken bile görmezden geliriz.
Dedik ya asıl sıkıntı kendi sınırlarımızda değil, bireysel sınırlarımızın ötesinde dışımızdaki mücadeleyi de içselleştirerek savunmaya geçmekte. Hepimiz savunmalıyız önce sokaklarımızı, mahallemizi, yaşadığımız şehirleri sonra tüm ülkeyi, dünyayı.
Oturduğumuz evin pencerelerini açıp görmeliyiz tehlikenin hızla kendi sınırlarımızı tehdit ettiğini.
Karşı sokakta bilmem kaç daire yapıp kaç bin stg kazanılacak diye kesilen 100 yıllık çam ağaçlarını kendi bahçemizde kesiliyormuş gibi korumalıyız. Direnmeliyiz emlak rantına. 100 yaşındaki çam ağacını kaç paraya alabiliriz ki?
Hepimiz direnmeliyiz kadına yönelik şiddete. Evimizden daha çok savunmalıyız eşitliğimizi. Komuşumuzun kızına, eşine attığı her tokadı bize atılmış saymalıyız, öyle savunmalıyız mahallemizde her gece kocasından şiddet gören Ayşe Teyze’mizi. Pezevenklik iğrenç bizim için elbette, ama dur demeliyiz pezevenk devlet sistemine de. Töre, namus, kıskançlık cinayetinden ölen kaç kadını geri getirebiliriz ki?
Her çocuk kendi geleceğimiz olmalı. Eğitimde eşitliği, bilimselliği ve adaleti talep etmeliyiz. Devlet eli ile dayatılan gerici, ırkçı, paralı eğitim sistemine karşı daha gür çıkmalı sesimiz, kendi çocuklarımıza olduğu gibi onlar içinde. Geç kaldıktan sonra kaç çocuğu ikna edebilirsiniz ki dünyanın öküzün boynuzunda değil de güneş sisteminde döndüğüne
Emeği sömürülürken iş cinayeti ile öldürülen her bireyin acısını yaşamalıyız içimizde. korkudan sesini çıkaramayan her işçinin ortak sesi olmalıyız. Omuz omuza verip düzenin dayattığı yozlaşmaya, sömürüye ve gericiliğe karşı tek vücut olmalıyız. İş işten geçtikten sonra kaç kişiye anlatabilirsiniz ki aslında ezen ve ezilen diye sadece iki taraf olduğunu?
Bilmeliyiz ki tüm sokaklar bizim, bu mahalle, bu şehir bizim. Bu ülke bu dünya bizim.
Şimdi açın pencerelerinizi varsın soğuk rüzgar titretsin bedeninizi. Dinleyin bizim olan bu şehri ve ülkeyi. Önce kendi sokağınızdan başlayın direnişe. Büyüyüp dalga dalga tüm mahalleyi sarsın özgürlük kokusu. Bu koku karışmalı yok edilen şehrimin sokaklarına. Makinelerin sesini bastırmalı az ötedeki isyan şarkıları. Ve her yönden yükselerek tüm dünyadan duyulmalı “Bağımsız Kıbrıs Bütün Halklar Kardeştir” kavgası.
Güngör Acar
Bağımsızlık Yolu