Cumartesi günü Tayyip Erdoğan ve AKP kurmayları Kıbrıs’taydı. Açıkçası yazımda yaşananların hangi absürtlüğünü yazacağıma karar vermekte zorlandım.
Düşünün su projesinin açılışında adamızın en milliyetçi en “kktc’yi yaşatacağızcıları” açılışını kendi topraklarımızda yabancı bir devletin organize ettiği, kendi siyasilerimizin nezaketen sadece davet edildiği bir etkinlikte suratlarında utanmadan dahi eser olmadan gururlanmaktaydılar. Başka bir ülkenin devlet erkânı ve yakın korumaları adamıza havaalanı veya limandan her hangi bir işlem yapmadan yurtiçi seyahati olarak helikopterle iniş yaparken onlar bu durumu alkışlamaktaydılar.
İşte tam da bu yüzden bu coğrafyada sağcılar tüm maddi güçlerine ve arkalarındaki desteklere rağmen hiçbir zaman Kıbrıslı Türkler üzerinde hegemonya kuramayacaklar; onlar ancak Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin işgali altındadır diyenlere “vatan hainliği” yaftasını yapıştırmayı bilirler. Ama aslında ne kendilerine, ne devlete, ne de halklarına zerre kadar inançları yoktur.
Açılan projenin kendisi ise başka bir absürtlük. Medyanın yansıttıklarından ve ezberde ari bir şekilde bir düşünün: Bir ada ülkesinin su sorunu var, o ülke ne yapar?
a) Denize akan akarsuları gibi boşa giden su kaynaklarının önünü almaya çalışır ve derelerini ıslah eder.
b) Sudaki tuzlanmayı önlemek ve yeraltı su kaynaklarının tespiti ve daha verimli kullanımı için strateji belirler.
c) Var olan suyun dağılım sırasında oluşan kaybını tesisat yenileme işlemleri ile en aza indirger.
d) Denizden su arıtma, yağmur suyunu barajlarda toplama gibi denenmiş uzun vadeli çözümlere kaynak yaratır.
e) Su fakiri başka bir ülkenin, topraklarına daha önce hiç denenmemiş bir yöntemle, astronomik maliyetle deniz içinden 80 km’lik boru döşemesine, bu boruların ve ülkesinde yapılacak tesislerin mülkiyetinin o ülkeye ait olmasına, o ülkenin kendisine sonsuza kadar su satmasına izin verir.
Sanırım değil bir uzmana, yöneticiye, herhangi bir insana “hangisi” diye sorsan “sana e hariç hepsi olur gibi” diye cevap verecektir. Bugün ise iş insanlarımız, sağcılarımız ve “solcularımız” ağız birliği yapmış a, b, c, d’yi görmezden gelip e’yi tek çözüm olarak sunuyorlar.
Şimdi de gelelim bana göre açılıştaki en büyük absürtlüğe. Açılış için bu ada yarısına birisi geldi. Dünya kamuoyu kendisine savaş suçlusu diyor, kendi halkının büyük çoğunluğu ise katil ve hırsız. Ellerinde açılıştan tam bir hafta önce Ankara’da gerçekleştirilen patlamada ölen 104 kişinin kanı var. Bu herif senin halkına daha önce “besleme” demiş. Emekçilerine karşı ekonomik yönden büyük bir saldırıya girişmiş, gençliğinin yaşam standartlarını yarı yarıya düşürmüş. Dini anlayışını beğenmeyip insanını gericilik eğitimine tabii tutmuş. Adaya senin siyasi otoritenin onayını sormaya tenezzül etmeden dahi, kellesini kurtarsın, partisin yeniden seçtirsin diye gövde gösterisine geliyor. Halkın örgütleri hem yasta, hem isyanda sokakta “Getirdiğin Su Götürdüğün Canları Temizleyemez” diyor.
Ey Akıncı, sen ki Kıbrıslı Türk halkının onurunun sembolü olacağım deyip seçildin, destek topladın, “yavru vatan” diyen terbiyesize çıkışınla yüz binlerce insanı mutlu ve gururlu ettin, nasıl gidip bu katilin senin adanda gerçekleştirdiği mitingde ona övgüler düzersin? Hiç mi “insanımın yüzüne sonrasında nasıl bakarım?” demezsin.
Ey CTP, bayrağında kızıla dönersin. Kıbrıslı Türklerin onurunu savunacağım, bağımsızlık, barış talep edeceğim, sosyalistim dersin. Sonra gidip AKP mitinginde konuşmalar yapar, seni bağımlı yapanlarla kol kola oturur, seni daha da bağımlı yapacak projeye övgüler düzersin. Perhiz ile lahana turşusunun ilişkisini hiç mi bilmezsin?
Açılış gününün en absürt yönü halkın örgütleri olduğunu iddia eden örgütlerin bir bölümünün sokakta olmak yerine, ya açılışta ya da bugün geçsin diye yataklarında çarşaf çekili bekler vaziyette olmalarıydı.
Sağ her gün “insanımızdan bir b.k olmazı” halka pompalıyor. Umutsuzluk çarşafını üzerimize sermeye çalışıyor. Eğer sol buna izin verir, destekler şekilde davranırsa işte o zaman umutlar söner.
Belki bazı örgütler kapalı kapılar ardından en güzel şeyleri ülkemiz için düşündüklerini sanıyorlardır. Belki de bu örgütler “eyleme gelmedik, açılışa gittik ama bunları gerekli takiyeler (gizlenme) diyorlardır”. En iyi proje dahi umutlar olmadan, halk ile örülmedikten sonra başarısızlığa mahkûmdur. Tarih sizlerin zırvalamalarını değil, kapaktaki fotoğrafı hatırlayacaktır.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu