NEDEN? – CELAL ÖZKIZAN

“Neden”…

 

Galiba kendimize en az sorduğumuz sorudur…

 

Kendimize en az sorduğumuz soru olmasının sebebi ise, herhangi bir davranışımızdan, tavrımızdan, hareketimizden ve kararımızdan önce mutlaka buna dair bir nedenimizin olduğunu düşünmemizdir…

 

Hakikaten de kafamızdan, yaptığımız şeyi kendimiz için haklı veya yapılması gerekli kılan düşünceler belli belirsiz de olsa geçer her zaman…

 

Ancak hakiki bir “neden” sorusu, kafamız okşanırcasına değil, kafamıza sert bir cisimle vurulurcasına girmeli kafamızdan zihnimize…

 

“Neden” sorusuna hep kolaya kaçarak cevap veririz…

 

“Neden” sorusuna cevaplarımızı, hazırlanması için birkaç gün gereken bir okul ödevini, ödevin teslim edileceği günün sabahında derste hazırlayan öğrenci geç kalmışlığı ve aceleciliğiyle yaratırız…

 

Bazen nedenler yaratmaya ihtiyaç bile duymayız, kalıp halinde hazır durur nedenler bir yerlerde…

 

“Neden” sorusuna hakiki bir cevabı, yeni bir elbiseyi terzi titizliğiyle elde dikmek gibi aramalıyken, biz pek çok zaman mağazaya gidip kendi bedenimize uygun giysiyi askılıktan çekip almakla yetinebiliyoruz…

 

Bunun sebebi, hayatımızın her anını yaşarken, bu yaşayışa hakiki bir “neden” sorusu eşlik ederse, bunun kendi kendimizi sebepsiz yere tüketmemize ve hayatımızı zorlaştıracağına yol açacağını düşünüyor olmaktır…

 

Böyle düşünmemizin sebebi de, “kendi kendini yiyip bitirmek” diye bir lafın ortalıkta sürekli dolanıyor olmasından anlaşılabilir; insan kendini yedikçe yok edeceğini düşünür; halbuki yaşanacak olan bir hücre yenilenmesi misali, yenilenin yerine daha tazesinin çıkmasıdır belki de…

 

Etrafınıza bir bakın; siyasette, insanlar arası ilişkilerde, kendi kendimizle yüzleşmelerimizde “neden” sorusunun cevabı hep “garantidedir”…

 

Zaten bir şekilde davranmayı ve hareket etmeyi çoktan seçmişizdir de ona uygun neden’ler zaten bulunur diye bunun üstüne çok kafa yormamışızdır…

 

“Ben yaptım oldu”, “yaptım çünkü yapmam gerekiyordu”, “bunu yapmaktan başka şansım yoktu”, “bunu yapmaya beni onlar zorladılar”, “yapmasan rahat edemezdim”…

 

Hatırlayacaksınız; Banker Bilo filminde Şener Şen’in canlandırdığı karakter (Maho), İlyas Salman’ın canlandırdığı karaktere (Bilo) sürekli kazık atıp, sonra da karşısında tesadüf eseri Bilo’yu bulunca sürekli “yaptım ama sor bakalım neden yaptım” diyordu…

 

Niyeti elbette yaptığı şeyin gerçek nedenini açıklamak veya gerçek nedenine dair akıl yürütmek değil, yaptığı şeyi, buna maruz kalan ‘müşteriye’ “sunacak” bir şey bulmaktı…

 

Kendi hayatımızdaki karar, tavır, davranış ve hareketleri kendi kendimize (ve başkalarına) “neden” sorusu ile pazarlıyor muyuz yoksa yanlışıyla doğrusuyla hakiki bir yüzleşme peşinde miyiz, bunu iyice ayırt etmek lazım…

 

Elbette bu meseledeki diyalektiği elden bırakmamak lazım…

 

İnsan bir makine misali –ki makineler bile hep böyle değildirler- “işlem yapmadan önce” belirli bir prosedürden geçmez elbette…

 

Bazen sadece yaparız…

 

Bazen zaten yaptığımız şeyin bir nedeni yoktur ve ancak o şeyi yaptıktan sonra bir neden açığa çıkacaktır…

 

Bazen yapılan şey ile o şeyi yapmaya neden olan şey yan yana yürürler zaten, ayırt edemeyiz…

 

Yine de, her şeye rağmen hakiki nedenlere ihtiyacımız var bizim…

 

Celal Özkızan

Baraka aktivisti

 

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply