Kapitalizm açlığını gidermek için durmak bilmeden yemeğe devam eden obur bir canavar gibi varlığını sürdürüyor. Her krizden fırsat yaratıp koşulları kendi lehine çeviren bu sistemin içinde, emeğini satarak geçinen insanlar olarak farklı zorluklarla karşılaşabiliyoruz. Kimimiz evinin elektriğini, suyunu ödeyemiyor, kimimiz bankaya ipoteklediği evini kaybetmek korkusu yaşıyor, kimisi asgari ücretle ay sonunu nasıl görecem diye dertleniyor. Her ne kadar birbirimizden farklı yönlerimiz olsa da dertlerimiz ve hayat hikayelerimiz benzer çünkü hepimiz aynı kokuşmuş düzende yaşamaya çalışıyoruz. Gelin bize hiç de yabancı gelmeyecek bir hikayeye göz gezdirelim.
Hikayemizin kahramanı Ricky ailesini geçindirmek için yıllarca çeşitli zorlu işlerde çalışmıştır ve artık kendi işinin sahibi olmak ister. Borçlanarak satın aldığı arabayla bir kargo şirketinin, şirketten “bağımsız” kuryeliğini yapmaya başlar. Ne kadar çok paket ulaştırırsa o kadar çok kazanan Ricky için işler, çok kısa süreliğine yolunda gider çünkü borçlarını ödemek için günde 14 saat çalışmaktadır ama eşine, çocuklarına ayıracak vakti yoktur. Kapitalizmin “geleceğin senin elinde, ne kadar çok çalışırsan o kadar çok kazanırsın, kendi işinin sahibi olabilirsin” gibi insanları bir yandan hırslandıran, bir yandan da heyecanlandıran safsatalarının vücut bulmuş hali kargo şirketinin sahibi, “bağımsız” kuryelerin ailelerini, özel hayatlarını umursamaz, onun tek derdi daha çok paketin müşterilere ulaştırılmasıdır. İşleri aksattığı için ceza yiyerek para kaybeden ve aile içi sorunlarla yüzleşen kahramanımız obur canavarın dişlerini görmüştür.
Ricky’nin eşi Abbie ise hasta insanların bakımını yaparak para kazanmaktadır. Sistemin hem evde hem de ev dışında çalışın dediği kadınların yaşadıkları zorlukları Abbie birebir yaşamaktadır. Bir yandan çocukların ve evin bakımıyla uğraşırken bir yandan da bütün gün işlemektedir. Evin çocukları ise ebeveynlerinden yeterli ilgiyi görememekte ve okulda ve sosyal yaşamlarında sorunlar yaşamaktadır. Günümüzün büyük bir miktarını geçirdiğimiz iş hayatımız, sadece cebimize ne kadar para gireceğini belirlemez. Aile ilişkilerimiz, yaşadığımız ev, geleceğimiz, çocukların okul hayatı, psikolojik durumumuz obur canavar kapitalizm tarafından her zaman saldırı altındadır.
Ricky’nin ve ailesinin hayatı bu sömürü düzeninin içinde sıradan bir hikayedir ama en az sıradan olduğu kadar da önemlidir. İşçi sınıfının usta yönetmeni KenLoach 2019 yapımı “Üzgünüz, Size Ulaşamadık (Sorry We Missed You)” filminde bu hikayeyi en yalın ve samimi şekilde bizlere aktarıyor. Farklı ülkelerde en iyi senaryo, en iyi film gibi ödüller kazanan yapım, kapitalizmin işçi sınıfını sadece ekonomik olarak yoksullaştırmadığını gözler önüne seriyor. Bu düzende hem ekmeğimiz hem de güllerimiz elimizden alınıyor. Senarist Paul Lavertyve Ken Loach “I, Daniel Blake (Ben, Daniel Blake)” filmiyle yaşlı bir marangozun ve iki çocuklu bir annenin yaşadıkları üzeriden bu düzenin vahşiliğini gözler önüne sürmüştü. “Üzgünüz, Size Ulaşamadık” da aynı şekilde nasıl sömürüldüğümüz gerçeğini anlatıyor ve daha güzel bugünler ve yarınlar için mücadeleye dönüşecek öfkemizi körüklüyor. Bizleri anlatan bu hikayeyi izlemeniz dileğiyle, iyi seyirler.
Ahmed Hikmet
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti