Bağımsızlık Yolu Parti Kurucu Üyesi Celal Özkızan, Porto Riko’da sol partilerin son seçimlerde elde ettiği başarıyı Kıbrıs’ın kuzeyiyle mukayeseli olarak değerlendirdi.
Açıklama şöyle:
Porto Riko, yüzölçümü Kıbrıs adası ile tamamen aynı büyüklükte olan, nüfusu ise 3 milyonun biraz üzerinde bir Karayip adası. Porto Riko, ABD’nin “unincorporated territory”si, yani “ilhak edilmemiş sömürgesi”.
Resmi olarak ABD’nin toprağı sayılmakla beraber, ABD’nin eyaletlerinden biri değil. Tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde olduğu gibi kendi yasama-yürütme-yargısı var. Yine tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde olduğu gibi, Porto Riko’da da “sağ-sol ayrımı”, emek-sermaye ilişkisi ve çelişkisi üzerinden değil, “ulusal sorun” üzerinden, yani ABD’den bağımsız ayrı bir devletimiz olsun mu olmasın mı tartışması üzerinden sürüyor. Bu çerçevede, ülkenin iki büyük partisinden biri olan sağ PPD, ABD ile mevcut ilişkilerin sürmesi taraftarıyken, “sol” PNP ise ABD’den kopmak ve “kendi kendini yönetmek, kendi ayakları üzerinde durmak” istiyor.
Yine tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyindeki UBP-CTP örneğinde olduğu gibi, “ulusal sorun” nedeniyle sağ ve sol olarak karşıt bir biçimde konumlanmış bu iki parti, söz konusu halk karşıtı neoliberal politikalar olduğunda, ekonomik meseleler olduğunda, üç aşağı beş yukarı aynı fikirdeler.
Yine bu iki parti, tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde olduğu gibi, oyların çok büyük çoğunluğunu her zaman topluyor. Yine tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde olduğu gibi, bu ana “sol” partinin dışında kalan meclis dışı sol gruplar ise, on yıllar boyunca ulusal sorun endeksli sağ-sol ayrımının peşinden sürüklenmiş, emek merkezli bir siyasete alan açmaya çalışmak yerine “ABD’nin etkisinden nasıl kurtulmalıyız” temelli solculuk performansları sergilemişler.
Tam da bu nedenle, seçimlerde başarı elde edememişler, halk üzerindeki etkileri zayıf kalmış. Ancak, bu “meclis dışı sol güçler”, 2010’lu yılların ortalarından itibaren, bu sefer Kıbrıs’ın kuzeyinden farklı olarak, bir durup “yahu biz ne yapıyoruz” deyip, “ABD’den bağımsız olunsun mu olunmasın mı” tartışmasının etrafında boşa kürek çekmek yerine, “artık ulusal sorun etrafında mevzilenmeyi bırakıp, sosyoekonomik meseleleri merkeze taşıyoruz” demişler. Başta yolsuzluk karşıtlığı, çalışma yaşamı, çalışan hakları, kamusal haklar ve özelleştirme karşıtlığı olmak üzere çeşitli sosyoekonomik meseleleri merkeze alan bir kampanya etrafında birleşmiş pek çok sol grup.
İsimleri de “Vatandaşların Zaferi Hareketi” olmuş. PIP adı verilen ve “hayır, sabah akşam ABD’nin ülkemizdeki etkisini konuşmaya devam etmeliyiz” konusunda ısrarcı olduğu için bu sosyoekonomik temelli yeni sol koalisyona dahil olmayan sosyal demokrat “Porto Riko Bağımsızlık Partisi” bile (ki mecliste çok küçük bir temsiliyetleri var) bir süre sonra sosyoekonomik meseleler etrafında siyaset yapmaya başlamış. 2020 seçimlerine böyle bir havada girilmiş, ve seçimlerde tarihi bir kırılma yaşanmış. On yıllar boyunca toplam oyların yüzde 90’ından fazlasını alan PPD ve PNP partilerinin toplam oyu yüzde 64’ün altına düşmüş. Daha bir yıl önce kurulan yeni sol ittifak ise, oyların neredeyse yüzde 15’ini alarak muazzam bir başarı elde etmiş.
Normal zamanlarda oy ortalaması yüzde 8 civarı olan Porto Riko Bağımsızlık Partisi de, sosyoekonomik meselelere ağırlık vermenin sağladığı avantajla, tarihi rekorunu kırarak, oyların yaklaşık %14’ünü almış.
Bu yazıyı okuyunca aklınıza gelen ilk şey Kıbrıs’ın kuzeyinde “solun ittifak yapması” gerektiği ise, lütfen yazıyı tekrar okuyunuz.