KKTC’de sonuç: Siyasi deprem! Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile koalisyon ortağı olan Halkın Partisi hükümetten çekiliyor. Bir de seçim yasakları çiğneniyor. Çiğneyen Tatar, çiğneten Erdoğan! Ankara KKTC’nin egemenlik haklarını hiçe sayarken başkaları neden saygı duysun?
Ayıp! Yok, çok hafif kaldı bu. Beştepe bir siyasi soykırım denemesi olarak Kars ve diğer HDP’li belediyelere kayyım atadığı gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bütün siyasal sistemini felç ediyor. Bu da muğlak kaldı. Tam anlamıyla Kuzey Kıbrıs’ı terörize ediyor, vatandaşlarının zekâsını küçümsüyor, onurunu çiğniyor, toplumunu parçalıyor. Evet, bu oldu!
Kıbrıslı Türkler haftalardır Ankara’nın adadaki seçimlere Başbakan Ersin Tatar’dan yana müdahale ettiğini söylüyor; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve ekibi bir yandan Lefkoşa Büyükelçisi başka bir yandan. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dan sokaktaki insana kadar herkes tepkili. Bu aşağılayıcı pratikler geçmişte ters tepti, bugün de farklı olmayacak.
Denilebilir ki KKTC’deki seçimlere müdahalenin olmadığı bir dönem mi var? Doğrudur. Ama AKP ile birlikte Türkiye içindeki hoyratça ve hukuku tepeleyen işleyiş neyse KKTC’ye muamele de ondan geri değil; buraya ‘manda’ muamelesinden daha ağırı reva görülüyor.
Tatar’a prim yazılacak ya hasar gören su hattının onarımı 9 aylık bir sürüncemenin ardından 11 Ekim seçimine günler kala tamamlanıyor. İlk kez hizmete sokuluyormuş gibi alayıvalayla açılış töreni düzenleniyor. Erdoğan ve Tatar yan yana. Yetmiyor kapalı Maraş’ın kademeli olarak açılmasına karar veriliyor. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında TSK’nin ele geçirip yerleşime kapattığı ‘hayalet şehir’. Rum mülkleri mevzusu dahil pek çok açıdan uluslararası alanda yol açacağı sıkıntıların farkında oldukları için şimdilik açılışın kamuya ait sahil şeridiyle sınırlı olacağını vurguluyorlar.
Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Ege ve Azerbaycan’dan sonra soluk aldırmadan yeni kriz faslı Kıbrıs’ta açılıyor. Devlet idaresi değil kriz kuluçkası.
Diyecekler ki bu kadar laf edecek ne var bunda? Kıbrıs’ın yaşadığı süreçler var, BM kararları, müzakere metinleri, uluslararası hukuk boyutu, adalının hakları ve hisleri…
Kararın alınış biçimi de ziyadesiyle sultani. Maraş’ı açacaklar ama bundan KKTC Cumhurbaşkanı’nın bile haberi yok. KKTC Meclisi devre dışı. Ortada bakanlar kurulu kararı da yok. Kararı veren Erdoğan! KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da öncesinde habersiz. Tatar ortaklarına söylemeden Ankara’ya gidiyor. Özersay birkaç saat önce Tatar’ı arayıp doğrudan sormasa öğrenemeyecek. Sonuç siyasi deprem; Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile koalisyon ortağı olan Halkın Partisi hükümetten çekiliyor. Bir de seçim yasakları çiğneniyor. Çiğneyen Tatar, çiğneten Erdoğan! Ankara KKTC’nin egemenlik haklarını hiçe sayarken başkaları neden saygı duysun?
Daha önce UBP-HP hükümeti Maraş’ın KKTC yönetimi altında eski sakinlerinin yerleşimine açılması önerisini değerlendiriyordu. Ama Özersay açıklanan şeyin projeyle bir alakasının olmadığını vurguluyor. Tam korsan işi!
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Tufan Erhürman da müdahaleyi ‘demokrasi açısından kabul edilemez’ diye niteleyip şu tepkiyi veriyor:
“Halkımız ciddi bir güvensizliğe, ayrışmaya ve gerilime sürükleniyor. Buna asla izin vermeyeceğiz… Halkımız sorun değil çözüm beklemektedir. Çözümün zemini uluslararası hukuktur.”
Ömrünü barışa adamış CTP’li eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, “Seçim yasaklarını Ankara üzerinden delmek hiç de yakışık almadı” diyor. Ve uyarıyor: “Üstelik Maraş’a Güvenlik Konseyi’nin tepkisini çekecek şekilde el atılması bunca yıllık birikime yazık etti.”
BM Güvenlik Konseyi’nin Maraş’la ilgili 550 ve 789 nolu kararları var. Yarın konsey toplanacak, bakalım ne çıkacak? Libya ve Karabağ’da BM kararlarını bayraklaştıran Erdoğan, Kıbrıs’ta BM kararlarını yok sayıyor. “Maraş’ın KKTC toprağı olduğu tartışmasız bir gerçektir. Buradaki tasarruf hakkı da Kıbrıs Türk makamlarına aittir” diyor. BM kararlarının vaaz ettiği şey şu: 1974 öncesi yasal sahipleri dışında kimse Maraş’a yerleşemez ve bölge BM yönetimine bırakılmalı.
Gazeteci Ulaş Barış, Kıbrıs Postası’ndaki yazısında merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın 2 Nisan 2003’te dönemin Rum lideri Tasos Papadapulos’a yazdığı mektubu hatırlatıyor. “Kıbrıs adası iki halkın müşterek yurdudur” diyor Denktaş. Ve barışın önünü açmak için bir öneride bulunuyor: “Maraş’ın bir kısmının yeniden iskana açılacak şekilde Rumlara iade edilmesi karşılığında Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargoların kaldırılması.”
Denktaş ‘Kıbrıs’la özdeş bir liderdi, inatçıydı, adı çözüm karşıtına çıkmıştı ama Maraş’a AVM’lik sahil şeridi değil ustaca kullanılması gereken bir pazarlık kozu olarak bakıyordu. 2004’te Türk tarafının yüzde 65 ile ‘Evet’, Rum tarafının yüzde 76 ile ‘Hayır’ dediği Annan Planı’na göre Maraş Rum tarafının denetimine bırakılacaktı. O zaman Erdoğan da baş ‘Evetçi’ idi.
Bu mesele sadece Tatar lehine bir seçim yatırımı olarak görülemez. Erdoğan kafasında barış planını bitirdi. Artık taksimci! Belki de ilhaktan yana!
Beştepe sakinlerinin Kırım’ı Rusya’ya döndüren Ruslara pek özendikleri bile söylenebilir. O yüzden KKTC’nin statüsüne de saygı duymak zorunda hissetmiyorlar. Bugün değil ama yarının gündemidir bu. Kendi günleri de el verirse meseleyi sürükleyecekleri yer orasıdır.
Erdoğan “Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve askeri gücünün desteğiyle Kıbrıs’ta artık eskilerin ‘zor oyunu bozar’ dediği yere doğru gidiyoruz” diyor. Bunu hayra yoranlar “Maraş kartıyla Rumları barış masasına zorlamak istiyorlar” sonucunu çıkarabilirler. Hâlâ yanılmak isteyenler çok. Gidişat bu yönde değil. Belli ki kısmi açılış orada durmayacak. Bu adımı kafalarında iç açan ilhak yolunda bir siftah sayacaklar. Tabii güçleri yeter, günleri el verirse.
Bu siyaset tarzıyla Kuzey Kıbrıs’ın milliyetçi-sağcı kesimlerini cepte sanıyorlarsa adanın tarzından da nabzından da haberleri yok demektir. Ankara’nın kaba müdahaleciliği sol kesimleri bezdirdiği gibi sağda Kıbrıs milliyetçiliğini besliyor. Bu cari Türk milliyetçiliğinden farklı. Sağ partiler de çiftetelli oynamıyor. Cumhurbaşkanı adaylarından Serdar Denktaş’a bile şunu dedirttiler: “Böyle bir saçmalıkla hiç karşı karşıya kalmadık. Değer miydi rezil olmaya? Değer miydi Türkiye’nin müdahil olduğunu dünyaya ilan etmeye? Değer miydi bir sahil için şimdi BM’yi karşımıza almaya? Değmezdi. Teşekkür borçlu olduğumuz yere teşekkür edemez noktaya geldik.”
Kıbrıslı Türkler 2010 ve 2015’te Erdoğan’ın el verdiği adayları seçmedi. Bu seferki müdahale ise sağdan sola birçok kesime dokundu. Yani Kıbrıs’ta çarşı karıştı. Bunun bir de uluslararası alandan gelecek faturaları olacak. Türkiye’yi nelerin beklediğini cumadan itibaren daha net görüyor olacağız.
Fehim Taştekin
*Bu yazı ilk olarak 8 Ekim 2020’de Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.