Sadece toplumsal olarak değil, tüm dünya olarak zor ve kasvetli zamanlardan geçiyoruz. Adını Aralık 2019’dan itibaren sadece haberlerde duyduğumuz virüs, Mart ayında adanın kuzeyinde görülen ilk vaka ile anksiyete, stres ve panik yaratırken, halkın baskısı karşısında hükümet mecburen kısmi sokağa çıkma yasağı kararı almıştı. Son iki haftayı aşkın süredir ise yapılan testlerde vaka artışı olmaması nedeni ile dün bir takım tedbirlerin alınması koşuluyla normal hayata geçiş sağlandı.
Serbest piyasa ekonomisini benimseyen kktc’nin ve kktc ekonomisinin ithalata dayalı olması, gelir çoğunluğunun özellikle turizm ve eğitim gibi hizmet sektörüne bağlı olması ve aslında bu hizmet sektörlerinin de beşeri yönden yine dış talebe bağlı olmasından ötürü ekonomik kırılganlık bu süreçte engellenemezdi. Mart ayından itibaren ülke içerisindeki piyasanın durgunlaşması, önlem amaçlı hem kara sınırlarının hem deniz ve hava sınırları kapanması (charter uçuşlar dışında) hem de göç sebepli işgücünün azalması sonucu olarak kktc ekonomisinin önümüzdeki zamanlarda reel olarak küçülmesi bekleniliyor. Buna ek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanabilecek olan olası döviz geliri sıkıntısı ile Türk Lirası’nın olası bir kur dalgalanması sonucunda değerini yitirmesi ile ayrı bir krizle karşı karşıya kalma olasılığımız da ilerleyen zamanlarda mümkün. TL’nin değer kaybetmesi ile yatırımların artacağı düşüncesine kapılabiliriz belki fakat kurların alım gücü üzerindeki ciddi etkisinin unutulmaması yanında dünya genelinde süren bu şartlar altında yatırımlar artabilir mi sorusunun cevabı ise muamma.
1 Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışma Kurulu raporunda yer alan bilgiye göre, 2015 yılı baz alınarak ve Tüketici Fiyatı Endeksi kullanılırak yapılan araştırmada adanın kuzeyinin Mart 2020 yoksulluk sınırı 3 bin 769 TL olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak ise 2015 yılında 52 bin 500 kişi yoksulluk sınırı altında yaşayan kktc vatandaşlarının, Covid-19 krizi sonrasında ekonomideki olası %20’lik reel düşüşü halinde bu sayının 96 bin 250, %40 reel daralma ile de 148 bin 750’ye yükselebileceği bilgisine yer verilmiştir. Nüfusun 350 bin kktc vatandaşı olarak varsayılan her iki senaryoda tüm oranlar ve sayılar oldukça ciddidir.
kktc hükümeti tarafından 25 Mart 2020 tarihinde “Toplumsal Dayanışma için Birinci Ekonomik Tedbirler ve Destek Paketi” açıklandığında yaratılması planlanan mali gelir için kamu çalışanlarına maaş kesintisi yapılacağı duyurulmuş ve bu süreçte faaliyeti durdurulan ve genel olarak ödeneksiz izne çıkartılan tc/kktc vatandaşı olan özel sektör çalışanlarına ise 1500 TL ‘katkı’ yapılacağına dair açıklamalar yapılmıştı. Adanın kuzeyinde ise özellikle fiziksel işgücünü oluşturan üçünce ülke vatandaşları ayrımcılığa maruz kalmış, küçük/orta ölçekli esnaf ve sınırların kapanması ile güneyde çalışan insanlar göz ardı edilmiş, Başbakan Tatar ve Maliye Bakanı Amcaoğlu’nun hepimiz aynı gemideyiz açıklamalarını şaşkınlık içinde dinlemiştik.Fakat gerçek şu ki Kıbrıs Türk halkı hiçbir zaman aynı gemide olamamıştır. Yıllardan beri gelen özel sektör emekçileri ve kamu emekçileri arasındaki uçurum gözardı edilirken bir yenisinin daha eklendiği bu süreçte, ekonomik tedbir amaçlı alınan kararlar ile emekçi kesim bir darbeye daha maruz bırakılarak kendi arasında birkez daha ayrıştırılmıştır.
Bu olağanüstü durumda gerek sağlık altyapısının güçlendirilmesi, gerek ekonomik yardım gerek ise ileride oluşabilecek yoksullaşmaya karşı ek mali kaynaklara ihtiyacımız vardır. Herkes adil ve eşit bir şekilde bu krizin bedelini ödeyecekse, hükümet tarafından bankada milyonları olan ultrazenginlere, teşvik, hibe ve muafiyetlerden yararlanan tüm süper zengin kurum ve kuruluşlara (bankalar, otel ve kumarhaneler, özel üniversiteler vs.) tek sefere mahsus olmak üzere servet vergisi derhal uygulanmalıdır. Halihazırda var olan kaynakları kullanmak, hem zamanı iyi yönetmek adına hem de olası bir kaostan bizi kurtaracaktır.
Hepimizin eşit olduğu o gemiye ihtiyacımız vardır.
Ve o gemi gelmelidir.
Seval Avkan
Bağımsızlık Yolu Üyesi