Finansal emperyalizmin uluslararası kuruluşu olan Dünya Bankası, bütün insanlığı acımasızca etkileyen ve yıkıcı ekonomik sonuçlar da doğuran virüs krizini sermayedarlar için bir fırsata çevirmek ve halklar için bir felakete dönüştürmek için kollarını sıvamış durumda.
Dünya Bankası Başkanı David Malpass dün (21 Mart Pazartesi) bir açıklama yaparak, video-konferans aracılığıyla G-20 liderleriyle bir görüşme gerçekleştirdiğini açıkladı. Bu görüşmede, G-20 liderlerine, dünyadaki en yoksul ülkelerin, resmi ikili antlaşmalardan doğan borç geri ödemelerini geçici bir süreliğine askıya alınması için çağrıda bulundu.
Bu çağrı ilk başta olumlu görünüyor. Bu çağrı yerine getirilirse, en yoksul ülkeler, virüsle mücadelede daha çok kaynak kullanma ve daha hızlı toparlanma imkanına sahip olacak. Dünya Bankası Başkanı Malpass da, bu hamleyle amacının bu olduğunu dile getirdi.
Ancak, Dünya Bankası’nın bu hamleyi hayata geçirmek için ortaya koyduğu şartlara baktığımızda, “borç ertelemesi yoluyla yoksul ülkeleri bu zor dönemde rahatlatma” adıyla cilanan bu girişimin asıl amacının, yoksul ülkeleri kapitalist piyasa ekonomilerinin yıkıcı bataklığının içine daha da çok sürüklemek olduğu ortaya çıkıyor.
Dünya Bankası’nın konuyla ilgili yaptığı ayrıntılı açıklamayı içeren belgede, şu ifadeler yer alıyor: “Countries will need to implement structural reforms to help shorten the time to recovery and create confidence that the recovery can be strong. For those countries that have excessive regulations, subsidies, licensing regimes, trade protection or litigiousness as obstacles, we will work with them to foster markets, choice and faster growth prospects during the recovery.”
Metnin Türkçe çevirisi ise şöyle: “Ülkelerin, toparlanma süresini hızlandırmak ve güçlü bir biçimde toparlanabileceklerine dair güven yaratmak için yapısal reformları hayata geçirmeleri gerekecek. Piyasayı düzenleyici kurallar, sübvansiyonlar, bürokratik ruhsatlandırma ve lisanslama işlemleri, ticarette korumacılık ve gümrük duvarları ile litigasyon (yani, bir şirketin, sorunlu veya riskli ticari işlemleri sonucu karşı karşıya kalabileceği yasal yaptırımlar) konularında engelleyici nitelikte aşırılıkları bulunan ülkelerdeki toparlanma sürecinde; piyasanın, seçeneğin ve daha hızlı kalkınma umutlarının gelişmesi için bu ülkelerle birlikte çalışacağız.”
Kısacası, Dünya Bankası, ekonomik bir krize de dönüşmüş pandemik krizini, dünyanın en yoksul ülkelerini kapitalist piyasa bataklığına çekmek için bir fırsat ve araç için kullanacak. Zaten sıkıntılar yaşayan ve şimdi bir de pandemik kriziyle uğraşan yoksul ülkelerin bu zor durumundan anında istifade etmeye girişen Dünya Bankası, bir de utanmadan bu adımı “yoksul ülkelere yardım” diye pazarlıyor.
Bilindiği üzere Dünya Bankası’nın önerdiği piyasalaştırma, kuralsızlaştırma,”şirketlere özgürlük”, kamusal harcamaların azaltılması ve sermayenin kayıtsız şartsız egemenliği gibi uygulamalar, dünyanın en refah ülkelerinde bile yıkıcı sonuçlara yol açmakta. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi, kapitalist piyasa sisteminin boyunduruğu altında yükselen evsizlik ve yoksulluk oranları, kötüleşen kamusal hizmetler, azalan altyapı yatırımları, en temel hakların ve ihtiyaçların bile satılığa çıkarılması ve borç batakları deneyimlenmekte. Bu deneyimin dünyanın en yoksul ülkelerini nasıl etkileyeceğini tahmin etmek ise güç değil.
Kısacası Dünya Bankası, yoksul ülkelere yapacağı geçici süreliğine bir yardımı bile, bedeli çok ama çok büyük ve uzun vadeli olan piyasalaşma ve kuralsızlaştırma şartına bağlıyor”