Dikkat! Spoiler içerir. (Joker filmini hala izlememiş son beş kişiden biriyseniz tabii…)
Son günlerde en çok tartışılan, kah övülen kah eleştirilen filmlerden biri Joker. Joaquin Phoenix’in üstün performansından tutun da filmdeki şiddetin dozajına, sosyal adaletsizliğe değinme kaygısıyla orijinal hikayeden uzaklaşıp joker değil bir palyaço yaratmasına, toplumsal hareketleri kışkırtma ihtimaline veya belki de bağlamından koparıp deli işi olarak yaftalamasına kadar çeşitli yönlerden ele alınan bir film… Bir de biz, minicik adamızdan bakalım bu kocaman Hollywood projesine.
Yoksulluğun, şiddetin, gençliğin yozlaşmasının, cinsiyet temelli tacizin, toplumsal dayanışmanın çözülmesinin hat safhada yaşandığı bir sistem… Güçlünün güçsüzü;zenginin yoksulu, patronun işçiyi, yetişkinin çocuğu, gencin yaşlıyı, engelsizin engelliyi ezip geçtiği bu kokuşmuş düzenin pisliği, kentteki çöp greviyle birlikte ortalığı iyice sarmış durumda. Yakındaki başkanlık seçimi için oy isteyen aday, korunaklı villasında ailesiyle birlikte konforlu hayatına devam ediyor ve sırça köşkünden halkın sorunlarını çözeceği vaadiyle medyatik bir seçim kampanyası yürütüyor. Medyada bir yandan kötü haberler verilirken diğer yandan insanların gündelik sorunlarına da değinen ve toplumun gazını alan komedi programları popülaritesini koruyor. İnsanı çıldırtmaya yetecek bu koşulların üzerine bir de sosyal politikaların bütçesi kısılıyor, yoksullara ve hastalara yapılan ücretsiz psikolojik destek ve ilaç yardımı ortadan kaldırılıyor.
Arthur (Joker), yoksulluğuna, akıl hastalığına ve annesine bakmak zorunda olmasına rağmen, bu kaosuniçin de var olmaya, insan kalmaya çalışıyor. Hala hayal kuruyor, umut ediyor. Bir gün başarılı bir komedyen olma amacıyla çalışıyor, horlansa da palyaçoluk yapıyor, azarlansa da çocukları güldürmeyi arzuluyor.Rehabilite olmak ve ilaçlarını yazdırmak için düzenli olarak gittiği sosyal hizmet uzmanı, bütçe kesintisinden dolayı artık böyle bir hizmet verilmeyeceğini açıklarken “Senin gibileri iplemiyorlar, benim gibileri de iplemiyorlar” diyor. Vatandaşı gerçekten dinlemeyen, asık suratlı, kasvetli bu memur en az Arthur kadar çaresiz ve tıpkı bizim dairelerdeki veya hastanelerdeki bazı kamu emekçileri gibi bezdirilmiş görünüyor.
Artık ilaçlarını da alamayan Arthur, zaten ince bir çizgi üstünde olan akli dengesini hepten yitiriyor. Üstüne, iş arkadaşları da kuyusunu kazıp işten atılmasına vesile oluyor. İşsizliğin ve rekabetin her geçen gün arttığı, dayanışma yerine bireyciliğin ön plana çıktığı çevremizden de duyduğumuz, bildiğimiz örnekler gibi… Emeğiyle geçinen bir kişinin kendi yerinisağlamlaştırmak veya sadece diğerini uzaklaştırmak için başka bir emekçiyi zor bir duruma sokması… Güvencesiz çalışma koşullarında hayatta kalmak adına patronun gözüne girme zorunluluğunun yaptırdıkları…Ancak bir kişi hep iyi davranıyor Arthur’a; yarım akıllı bir bir cüce… Fakat o, aklının da boyunun da ölçüsü çok küçük kalan bir iyilik timsali bu sistemde…
Ve cinayetler başlıyor. Metroda işlediği ilk cinayet,kadına yapılan sözlü tacize tahammül edemediği içinbaşına gelen bir olay aslında. Bu yazının başlığında “Yakarsa dünyayı garipler yakar” dediysek de Müslüm Gürses’in kadına şiddetini onaylamıyoruz elbette. Joker de istemsizce tepki veriyor zengin züppelerin tacizlerine. Gerçi filmdeki cinayet haberlerinde tacizyine gizli kalıyor, sadece borsacı, zengin üç kişinin palyaço maskeli biri tarafından öldürülmesinden bahsediliyor. Sonrasındaysa Arthur Joker’e dönüşürken, kentin yoksulları, görünmezleri, hiç kimseleri bu maskenin arkasında buluşuyor, herkes oluyor. Tıpkı “çapulcular” ya da “beslemeler” yakıştırması gibi onlar da “palyaçolar” diye aşağılanıyor. Baba sevgisi görmemiş masum Arthur’un hayran olduğu babacan, medyatik komedyen de, ikiyüzlülüğünün bedeli olarak Joker’in gazabından nasibini alıyor.
İşte tam burada film arası gibi bir duraksama koymalıyım yazıya. Çünkü filmin bundan sonrasını iki şekilde okuyabilirsiniz: Servet düşmanlığının sığlığı ile sınıf öfkesinin haklılığı arasında gidip gelebilirsiniz. Joker maskesinin ardındaki kalabalığın yıkıcılığını, zavallı bir delinin, kendi deyişiyle “hiç de siyasi olmayan” tutumu sonucu patlayıveren, zenginlere karşı terörize eylemler olarak görebilirsiniz. Ya da filmin başından beri birbirini ezen “en alttakilerin” gerçek ezene karşı birleşmesi, dünyadaki toplumsal direnişlerde kullanılan V for Vendeta makesi gibi, direnişin gülümseyen yüzünde ortaklaşması şeklinde yorumlayabilirsiniz.
Veysi Çetin, “Joker bir akıl hastası olduğu için sorunlarının sınıfsal yönünü göremiyor olabilir ama peki ya bizler? Bizler de yaratılan algılar sonucu kendi sınıfsal konumumuzu çoğu zaman fark etmiyoruz bile. O halde biz de mi akıl hastasıyız?” diye sorduğu yazısında şöyle diyor: “Film yapımcıları halkın örnek aldığı kişinin aslında bir deli olduğunu, şehri yakıp yıkmaya kadar götüren eylemlerin bir delinin yaptığı eylemin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığını ve toplumsal mücadelelere kuşkuyla bakmamız gerektiğinin altını çizmek istiyor gibi. Ancak biz bunu bu şekilde okumak zorunda değiliz; ki filmin sonunda çoğu insanın Joker’e hayranlık duyması da bundan…”
Slavoj Zizek ise “Joker taklit edilecek bir figür değil.”diyerek farklı bir bakış sunuyor. “Filmin sonunda gördüğümüz şeyi -Joker’in başkaları tarafından yüceltilmesini- insanları özgürleştirecek yeni bir hareketin başlangıcı olarak görmek doğru değil. Hayır, bu var olan sistemin en büyük açmazı: Kendini yok etmeye kararlı bir toplum. Bu filmin zarafeti bu yaşananlara pozitif bir alternatif inşa edeceğimiz bir sonraki adımı bize bırakması. Bizi uyandırmak için hazırlanmış karanlık, nihilist bir imge…”
Yakın coğrafyamızdaki Gezi olaylarından ve dünyanın başka yerlerindeki kendiliğinden toplumsal hareketlerin yarattığı sonuçlardan görmekteyiz ki; sisteme karşı bu tarz direnişlerin anlamı ve işlevi çok önemli olmakla birlikte, politik bir liderlik ve örgütlülük olmaksızın sürdürülmesi ve her şeyiyle örgütlü bu sistem karşısında kazanması mümkün olamamakta. Politik bir sembol olan V for Vendeta maskesi ya da “hiç de siyasi olmayan” Jokerin yüzü arkasında buluşup bir olmaya, hem herkes hem de hiçkimse olmaya ve hepimizin canına okuyan bu sistemi yıkmaya ihtiyacımız var. Vebunu, kötülüğe dönüşmeden aklıselim bir şekilde yapma sorumluluğumuz… Zor olan şu ki, bunu milyon dolarlık Hollywood filmleri yapmayacak. Yakarsa dünyayı garipler yakacak.
Nazen Şansal
Baraka Aktivisti