“Gecenin bir vakti jandarma yurdu basıp arama yapardı. Biz de kitaplarımızı bulabildiğimiz her yere saklardık. ‘Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri’ diye bir ders kitabım yüzünden az daha tutuklanıyordum.”
Annemin bu öğrencilik anısı benim hayatımın dönüm noktalarındandır. Bu hikayeyi annemden dinlediğimde ben haftada 1 kitap bitiren ve annemin ayda 2 kitaptan fazla almayacağı yönündeki ültimatomu yüzünden kitaplarını “idareli okumaya” çalışan bir çocuktum. Ama politikayla alakam yoktu, odasına kapanıp kitap okuyan zararsız bir kitap kurduydum… Biliyordum ki annem-babam bir zamanlar aktif olarak bir şeyler yapmışlardı ama bunlar artık bir hikaye, eskiyle ilgili anlatılacak anılardı. Elbette evde haberler her gece izlenir, gazete okunur ve güncel olaylarla ilgili siyasi yorum yapılırdı, ama parti isimleri evde seçimden seçime geçerdi. Birçok devlet çalışanı ailenin evi gibi. Böyle devam etsek muhtemelen beni yine aynı iyi üniversiteye gönderecekler, ben yurtdışında kalıp iyi bir iş bulacaktım. Sınıfımıza tasarlanmış biri iyi’ler zinciri içinde zararsız zararsız yaşayacaktım, iyi…
Fakat annemin bu hikayesi yüzünden benim başıma fena çorap örüldü. Şöyle: Lefkoşa’ya taşınıp köydeki evimize nenemle dedemi yerleştirmiştik. Bizim taşınırken almadığımız bazı eşyaları nenem kullanmadıkları kapalı bir odada toplamış. Bir gün bu odaya girip bir koli kitap buldum. Bunları “annemin yasaklı kitapları” sandım. Bir heyecanla onları Lefkoşa’ya getirip odama kapandım, günlerce okudum. Hem aylık kitap kotama da girmiyorlardı ya, bayram ederek okudum. Böylece ilkokul çağında Goriot Baba, Beyaz Diş, ve Nazım Hikmet’in bütün eserlerini okumuş oldum. Sonunda odamdan çıktığımda anneme dedim ki, “Bu revizyonistler bir şey anlamıyor, silahsız devrim mi olurmuş!”
Sonra öğrendim artık yasaklı kitap olmadığını, annemin o kitapları birinden saklamadığını, eski olduğu için karanlık odadaki kolide bıraktığını…
Böylece yasaklı kitap hülyalarımı bırakıp sıralara “devrim” ve “özgürlük” yazmaya başladım. Ve beni daha fazla tutamadıklarında kendimi eylem alanında “kırmızı bayrakları” ararken buldum. Kırmızı bayrakları buldum.
16 yaşından beri örgütlüysem, 70’lerin Türkiye’sinde kitaplar yasaklandı diyedir.
Çoğu zaman bizi rahat evimizden, konforumuzdan, uyumlu ve itaatkar hayatlarımızdan saptıracak şey tam olarak iktidar tarafından sağlanır: baskı ve yasak. Bu yasak bazen doğrudan bize uygulanmaz, yasağın ve baskının düşüncesi bile, başkaldırıya davettir.
O yüzden onlara kolay gelsin. Şimdi kaç tane zararsız kitap kurdunun sıralara “özgürlük” yazdığını kim bilebilir?
Cemre İpçiler
Bağımsızlık Yolu Dış İlişkiler Sekreteri