Aylardır süregelen ve Kıbrıslı Elen toplumunun gündemine hakim olan eğitim sektöründeki kriz doruk noktasına ulaştı. 28 Ağustos günü Kıbrıs bağımsızlık sonrası döneminin en büyük ve en kalabalık mitinglerinden biri Lefkoşa’da gerçekleşti. Miting ilkokul ve ortaokul öğretmenlerinin bulunduğu öğretmen sendikaları (POED, OELMEK, OLTEK) tarafından organize edildi ve PEO,SEK ,DEOK gibi birçok işçi sendikası tarafından desteklendi. Tahmini olarak mitinge 15,000 kişinin katılımıyla Başkanlık Saray’ına doğru yola koyulan yürüyüşü konuşmalar ve bir konser izledi. Mitingin ana sloganı olan “kamusal eğitimi savunma” altında öğretmenler hükümet kararlarından vazgeçene kadar mücadele etme iradesini ortaya koydular.
Peki ya esas tehlike nedir ve neden her şeyden önce kriz patlak verdi? DİSİ-Anastasiades hükümeti neo-liberal kapitalist felsefelerine uygun şekilde eğitim sektörü için bir dizi önlemleri uygulama yönünde otoriter bir karar aldı. Alınan kararlar arasında, kamu giderlerinde kesinti ve emekçi haklarının ortadan kaldırılması da vardı. Bunun yanı sıra hükümet, ailelerin çocuklarını ”özel okula” göndermeleri için ”teşvikler’ uygulama niyetinde olduğunu da açıkladı. Bu aslında DİSİ hükümetinin yalnızca eğitim alanında değil, aynı zamanda diğer tüm sosyal alanlarda (elektrik, sağlık, ulaşım vb) takındığı yaklaşımının göstergesidir.
Bizce, işçi sınıfı ve tüm emekçiler olarak öğretmenlerin mücadelesini kayıtsız şartsız bir şekilde desteklemeli ve asıl arzuladığımız olan parasız kamusal eğitimini savunmalıyız. Aynı zamanda da hepimiz farkına varmalıyız ki emekçi öğretmenlerin haklarına yapılacak olan herhangi bir saldırı özel sektör ve kamu sektöründeki tüm emekçilerin haklarına yapılacak saldırıların yalnızca başlangıcı olacaktır. Bunları söylemişken öğretmenliğin kapital sistemdeki ideolojik kurum ve düzenin bir parçası olduğunu ve kapitalist sistemin ideolojik yeniden üretimine katkı sağladığı gerçeğini de göz ardı etmiyoruz. Fakat öğretmen sendikaları tarafından mevcut krizde ortaya koyulan taleplerin ilerici talepler olduğu kanısındayız. Bu, işçi sınıfının ve de tüm emekçilerin tarihsel bir talebidir.
Hükümet bile isteye özel ve devlet sektöründeki işçileri ”böl ve yönet” şeklinde ayırmaya çalışmakta ve de tartışmanın odak noktasını kamusal eğitimden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Hükümetin çabası öğretmenleri ayrıcalıklı bir grup gibi gösterip, devlet bütçesini “rasyonalize etme” söylevine başvurmaktır. Bu oyunun bir parçası olmamalıyız ve içinde bulunduğumuz bu durumu hafife almamalıyız. İşçi sınıfı öğretmenlerin yanında durmalı ve de ayrışmanın ortaya çıkan sınıfsal karakterini vurgulamalıdır. Öğretmenlerin alansal mücadelesi genele dair olan kapitalizm sorununa bağlanmalıdır ve de tüm bu problemlerin asıl kaynağının kapitalist üretim biçiminin sömürücü doğası olduğu gösterilmelidir.
Çeviren: Mısra Körceğez