“Bu sefer son şans” “son değilse de en iyi şans” “hiç olmadığımız kadar yakınız” “Guterres geliyor bu iş bitiyor”“unite it now mate” “hava çok olumlu” “yüzler gülüyor” “heyetler şakalaşıyor, bu sefer kesin tamam!”
Derin bir nefes al ve facebook’u kapat!
Sadece müzakereler için yaratılmaya çalışılan suni bir heyecan…
6 ayda bir, 40 küsur yıl boyunca aynı lafları dinlediğimizin farkında değil misin yoksa?
“Masa çöktü. Bu iş bitti. kktc TC’ye bağlanacak mı?”
Sakin ol şampiyon! Bu da müzakeler yeniden başlayana kadar gelen ara sıcak.. Son günlerin suni gündemi. Alkollü bir bakanın açıklamaları, AKP zihniyetinin “racon kesmesi”, Binali Yıldırım adaya geliyor haberlerinin arasına atılmış 1-2 cümleden ibaret…
Kıbrıs’ın kuzeyini TC kendine bağlayalı çok oluyor.
Adada 40 bin TC askeri bulunuyor.
TC yıllar önce Kıbrıs’ın kuzeyindeki fabrikaları kapatıp, üretimi durdurup,ekonomiyi kendine bağladı.
6 yıl önce tek havayolu şirketini, KTHY’yi kapattırıp o işi de öyle bağladı.
Su kaynaklarımıza el koydu, kendi suyunu sattı ve TC Su İşleri Bakanı’nın tabiriyle “göbek bağıyla” adanın kuzeyini kendine bağladı.
Düşünsene, ciğerlerin cayır cayır yanarken bile oradan gelecek helikopteri beklemek zorunda bırakılıyorsun.
Dahası, elektrik, telefon gibi daha nice alanda bağımlılık politikaları yolda…
(Bir o kadar da dayatılan, ancak halkın birleşip reddettmesi ile hayata geçemeyen dinsel gericilik ve kültürel asimilasyon politikaları var.)
Ama TC senin devletçiği kendine bağlar mı? İşte o olmaz.
İşine gelmez.
Tüm bunlara rağmen, kim neden “kktc’yi kendine bağlamak” gibi bir zahmete girişip, bir de uluslararası yaptırımlarla uğraşsın ki?
Üstelik orada kırıntıları kalmış hukuğa veya “ahlak politikalarına” takılan kara para, kumarhaneler ve gece kulüpleri aracılığıyla burada aklanıyor. En iyi kıyıları talan etmiş sermayedarlar, burada elektrik borçlarını devlete ödettiriyor.
İşin özeti bu gündem de fake, yani sahte.
Halkın Gündemini Yakala(yama)mak
İsviçre merkezli Kıbrıs müzakereleri, kktc’nin TC’ye bağlanması gibi şişirilmiş süreçler ve tartışmalarla halkın kafası meşgul ediliyor.
Hani halk arasında bir laf vardır; “insanın neresi acıyorsa canı oradadır”.
İşte bu halkın da canı nereden yanıyorsa, asıl gündemi oradadır.
Ülkemizde sol siyaset büyük oranda bu tespiti yapamamış, veya yapmak işine gelmemiş.
Oysa birileri halkın kendi gündemleri üzerinden örgütlenebileceğini ve ekonomik sıkıntılarla gün geçtikçe radikalleşeceğini çok iyi biliyor.
Egemenlerin kurdurup arka plandan yönettiği partilere bakın.
Sol jargonu sıkça kullanan radikal sağ bir parti olan YDP, Crans-Montana süreci devam ederken kamusal sağlık sisteminin bilinçli olarak geriletildiğine dair ilgili bir açıklama yaptı. “Hükümetin sağlıkta özel hastane lobisine teslim olduğunu” ifade eden bildiri ile,kaliteli ve ücretsiz sağlık hizmetinin halkın hakkı olduğunu savunuyordu. Sol siyasetin tüm partileri de aynı günlerde açıklamalar yapmıştı. Ancak onlar yalnızca Crans-montana sürecinden bahsediyorlardı.
Oysa bu halkın gündemi hiçbir zaman Mont Pelerin, CransMontana ya da henüz adını öğrenmediğimiz o güzel İsviçre kasabaları olmadı.
Çünkü bu halkın canı en çok trafik kazalarında kaybettiği evlatlarına yandı.
Hastanesinde sıkıntısına şifa bulamadığında yandı.
Doğası talan edilip, dağları patlatılıp, ağaçları cayır cayır yandığında…
Yıllardır girdiği denizlere artık “hastalık riski ile” girdiğinde, veya giriş ücreti yüzünden hiç giremediğinde…
Devlet okulunun damı çocuğunun başına çöktüğünde…
Kocasından şiddet görüp susmak zorunda kaldığında, iş yerinde mobinge uğrayıp ağzını açamadığında…
Hamile kaldı diye işten durdurulduğunda…
Tatil günleri çalıştırıldığında, inşaatlarda can verdiğinde yandı…
İşte bunlar halkın gerçek gündemleri.
Gündemi Yakalamak Yeterli mi?
Çok eleştirilen sendikalar bu konuda siyasi partilerden bir adım önde. Onlar sorunlar ve toplumu bekleyen tehditlerden daha çok bahsediyorlar.
Ancak burada da başka bir sorunla karşılaşıyoruz. Dinsel gericiliğin tespitini yapmak iyi güzel de, çocuklarımız aileleri tarafından ücretsiz diye kuran kurslarına gönderilirken, buna karşı bir alternatif yaratılması, veya mevcutların desteklenip el birliği ile büyütülmesi gerekiyor. İnsan çok daha kısıtlı imkanlara sahip bir kültür merkezinin başarabildiğini, ciddi imkanlara sahip sendikaların da yapabilmesini bekliyor.
Özel sektörde emekçilerin maruz kaldığı sömürüyü tespit etmek iyi de, bir sendikanın yasağa rağmen çalıştırılan işçileri fotoğraflaması değil, onları örgütlemesi, en azından örgütlemek için her yolu zorlaması bekleniyor.
Yazının başında bahsettiğim suni gündemler gerçek bir yöne doğru evrilse dahi, sabahtan akşama bu gündemlerle yatıp kalkanların, basın açıklamasından öte bir tepki koyamayacakları da ortada…
Üstelik İsviçre’deki Kıbrıs müzakereleri şişirilmiş bir gündemken, “barış” her zaman gerçek bir gündemdir! Ve bu sevdaya ulaşmanın yolu, Kıbrıs sorununun çözümünden sonraya ertelenen halkın sorunlarına eğilerek halkı örgütlemekten, barış mücadelesi verenlerin saflarını büyütmekten geçmektedir.
Halkın örgütlü olması ise bugünkü durumun aksine, gerçek bir barış mücadelesi verilebilmesinin önünü açacaktır. “Bütünlüklü hiçbir şey” yerine, parça parça halklar arasındaki güveni artıracak ve bizleri barışa yaklaştıracak adımlar atılması gibi taleplerimiz, güçlü(örgütlü) olduğumuz oranda karşılık bulacaktır.
Tıpkı diğer gündemlerimiz gibi, Kıbrıs sorununun çözümü, ya da kktc’nin TC’ye bağlanması gibi “herşey üstü” konularda da söz sahibi olabilmek için örgütlü bir güç haline gelmemiz gerekiyor.
Ve şunun altını çizelim; ne Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması, ne TC’nin işgali, örgütlülüğümüzü büyütmek konusunda engel teşkil etmiyor. Bunlar ülkemizde sol siyasetin başarısızlığını gizlemek için yıllardır arkasına sığındığı mazaretlerden öteye gitmiyor.
Reddediyoruz süreci gibi sokakta yazılmış başarı öyküleri, mevcut şartlar içerisinde dahi, doğru bir mücadele örüldüğünde en büyük gücün halen halk olduğunu ortaya koyuyor.
Örgütlenmeyi, halkın gündemlerine dokunarak ve bu gündemlerle ilgili doğru refleksleri göstererek baraşabiliriz. Öfkeyi, tepkiyi, acıyı, umudu, inancı, sevgiyi, iyiliği örgütlemeliyiz. Ütopik bir idealden bahsetmiyorum. Bunu şu an ülkemizde yapan siyasetler de var. Üstelik sizlere bir çağrıda bulunuyorlar…
#BağımsızlıkYolundaÖrgütlen
Kamil İpçiler
Baraka Aktivisti