Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi, ülkemizde neoliberal politikalar ve sermaye karşısında ezilen hayvancılık sektöründeki küçük üreticilerin yaşadığı sorunlara dair açıklama yaptı.
Yapılan açıklamada, sermayedarların sektöre dahil olması ile birlikte küçük üreticilerin aleyhine tarımsal politikalar izlenmeye başlandığı belirtildi.Sektörde artan girdi fiyatlarına bağlı olarak küçük üreticilerin ya kredi çekmek ya da tefecilere gitmek zorunda kaldıklarına ve hükümetin izlediği politikalar sonucu küçük üreticiliğin yok olmak üzere olduğuna dikkat çekildi. Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi yaptığı açıklama ile hayvancıları neoliberal politikalar ve sermaye karşısında örgütlenmeye veya mevcut örgütlerini güçlendirmeye, kooperatifler kurmaya çağırdı.
Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi üyesi Hayrettin Seheroğlu tarafından yapılan basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Neo liberal uygulamaların tarım ve hayvancılık politikalarını etkilemesi ve sermayenin hayvancılığa el atması ile birlikte küçük ölçekli hayvancılık işletmeleri, yani küçük üreticiler neredeyse batma noktasına gelmiş durumdadır. Sermayedarların hayvancılık sektörüne giriş yapması ile birlikte, ki bunların içlerinde hala daha bakanlık yapan şahıslar da bulunmaktadır, tarımsal politikalar küçük üreticiler aleyhine uygulanmaya başlamıştır. Bu durum da süt, et, yumurta, hellim ve benzeri ürünlerin sermayedarların tekeline geçmesine yol açıyor.
Yem, su, elektrik, yakıt ve benzeri gibi girdi fiyatlarının artması, durumu olmadığından ve yem üretemediğinden dolayı yemini dışardan alan küçük işletmelerin gelirlerini oldukça düşürürken, küçük üreticilere, girdilerini temin edebilmek için kredi çekmek veya tefecilerden bir biçimde nakit almak dışında başka bir seçenek kalmıyor. Bu durum da küçük üreticilerin daha fazla batağa sürüklenmesine yol açıyor. Sektörün kendi içindeki bu sıkıntılara ek olarak, piyasadaki genel durgunluk nedeniyle örneğin kasapların 3-4 aylık çekler yazması ve bazı çeklerin bozulamaması gibi sorunlar da tüm bunların üzerine tuz biber oluyor.
Bu durum, devlet yönetiminde sözü geçen ve sesleri daha çok çıkan sermaye sahiplerini ve büyük üreticileri, küçük üreticileri etkilediği gibi etkilemiyor çünkü bu kesimler ya kendi yemlerini üretiyorlar ya da girdi maliyetleri, ölçek nedeniyle, küçük üreticilere göre daha az oluyor.
Büyük üreticiler ile küçük üreticiler arasındaki bu uçurum her geçen gün açılıyor ve küçük hayvan yetiştiricileri ekonomik anlamda yok olmanın eşiğine geliyor. Kısacası sistem, “ya büyüyeceksin, ya da batacaksın” seçeneklerini dayatıyor ancak küçük üreticilerin bu düzen altında büyümesi imkansıza yakındır; çünkü küçük üretici büyüyebilmek adına malını ipotek etmek ya da kredi ile para çekmek durumunda bırakılıyor ki bu da, faizin de eklenmesiyle birlikte riski arttırıp, iflas ihtimalini yükseltiyor. Teşvikler gününde ödenmediğinden ve artan yem fiyatlarına rağmen süt paraları hükümet tarafından düşürüldüğünden, böyle bir girişimde bulunan bir küçük üretici, kredisinin taksitlerini ödeyemediğinden de iflas kaçınılmaz oluyor.
Bilindiği gibi neo liberal tarım ve hayvancılık politikaları, gerek Avrupa Birliği’nde, gerek Türkiye’de, gerekse de ülkemizde küçük üreticilerin altını oymakta ve büyük üreticilerin lehine işlemektedir. Buna ek olarak ülkemizde, büyük üreticileri oluşturan kesimler arasında bazı siyasilerin ve onlara yakın çevrelerin de olması, küçük üreticiliğin altının oyulup bir avuç büyük üreticinin baskın hale gelmesi sürecini de hızlandırmaktadır. Sermayeyi ve bir avuç büyük üreticiyi destekler yöndeki bu uygulamalar, büyük hayvancılık sermayesinin gelirlerine gelir katmakta, küçük hayvan üreticilerini ise batırmaktadır. Dahası aracılar, alın teriyle yoğun emek harcayarak et üreten küçük üreticilerden eti ucuza alıp 4-5 katı fiyatla tüketicilere satmaktadırlar. Hâl böyle olunca, hem küçük üreticiler mağdur olmakta, hem de tüketiciler et ürünlerini ancak çok pahalıya satın alabilmektedirler. Bu sorunun iki çözümü vardır: Birincisi, et fiyatlarına karşı taban ve tavan fiyatlarının belirlenip uygulanması ve bunun denetiminin sıkı bir biçimde yapılması için hükümet üzerinde baskı oluşturmaktır. Hayvancının ürettiği sütü ne kadar ucuzdan alırım mantığı ile kaliteyi değil tamamen kâr etmeyi önüne koyan imalatçılara karşı süt üreticilerini destekleyecek politikalar uygulanması gerekmektedir. İkincisi de, aracıların küçük üreticiler üzerinde yarattığı sorunları aşabilmek adına, küçük üreticilerin örgütlenmesi, kendi kooperatiflerini kurup güçlendirerek emeklerinin karşılığını alacak dayanışma mekanizmalarını yaratması gerekmektedir. Bu çözüm önerileriyle birlikte, hem hayvancılar haklarını alabilecekler, hem de halk daha kaliteli ve daha uygun fiyata ürün tüketebilecektir.
Küçükbaş ya da büyükbaş ayırt etmeksizin alın teriyle iş yapan hayvancıların gerek örgütlenmeleri gerekse de var olan birliklerini neo liberal politikalara karşı bir biçimde güçlendirmeleri gerekmektedir. Bunun yanında kooperatifler kurmak aracılığıyla birlik ve beraberlik içinde sermayeye karşı emeklerini birleştirerek bu gidişata son vermeli ve hayvancılığı sermayedarların tekeline bırakmamalıdırlar. Hayvancılığın yaygın bir uğraş olduğu bölgemiz başta olmak üzere, ülke çapında bu yönde bir mücadelenin takipçisi ve destekçisi olmayı sürdüreceğiz.”