Bir klasik müzik konserindeyiz…
Hemen ilerimde biri gözleri sahnede kulakları Crans Montana’dan gelecek haberde…
Cep telefonunu kulağına dayamış canlı bağlantıları takip ederek durumu anlamaya çalışıyor…
Defalarca yapay biçimde yaratılan umutlu(!) haleti ruhiyenin somutlaşmış cisimleşmiş halini seyrediyorum karşımda…
Oysa bir umut tacirleri ordusunun liderlerle beraber oradan oraya dolaştığını biliyorduk…
Bu ordunun çok büyük bir kısmının ödenekli/fonlu olduğunu biliyorduk…
İşlerinin umut pompalamak olduğunu, eğer insanlar artık kendilerine inanmazlarsa bir işlerinin de olmayacağını biliyorduk…
Nitekim geçen akşam müzakerelerin çökmesiyle o çok bilindik ölü suskunluğuna bürüneceklerini de biliyorduk…
Biliyorduk ama bazılarımız o yaratılan umutlu(!) haleti ruhiyenin somutlaşmış cisimleşmiş hali gibi halen onlara inanmak istiyorduk…
Şimdi hesaplayalım:
Eğer her bir neslin arasında 10 yıl olduğunu söylersek Kıbrıs sorunu denilen heyula şu anda altıncı nesli yutuyor demektir…
Altıncı nesil…
Kaç insan? Kaç Kıbrıslı Elen? Kaç Kıbrıslı Türk? Kaç Kıbrıslı Maronit ya da Ermeni? Kaç başkan? Kaç temsilci? Kaç BM heyeti? Kaç BM Genel Sekreteri? Kaç İngiliz, Türk, Yunan, Amerikalı diplomat?
Ve halen bilmem kaçıncı kere tek tek bireylere ve genelde halka yüz hareketlerinden, vücut dillerinden, yemekteki oturma düzeninden anlam çıkararak “Bu sefer olacak!” diyen bir umut tacirleri ordusu…
Ve halen bilmem kaçıncı BM sekreteri Crans Montana’ya hareket etti diye “Şimdi oldu!” diyen bir umut tacirleri ordusu…
Bu böyle devam etmek zorunda mı?
Kaç nesil, kaç insan, kaç Kıbrıslı Elen, kaç Kıbrıslı Türk, kaç Kıbrıslı Maronit ya da Ermeni, kaç başkan, kaç temsilci, kaç BM heyeti, kaç BM Genel Sekreteri daha sayacağız?
Kaç İngiliz, Türk, Yunan, Amerikalı diplomatın isimlerimizi geçici olarak belleğimize kaydedeceğiz?
Hayır tabii ki…
Crans Montana’da çöken müzakereler değildir bu yüzden…
Çöken ödenekli/fonlu umut tacirlerinin ticaret yollarıdır…
Ne yapacağız peki?
Öncelikle Psikolojik sağlığımızı korumak ve mücadele ruhumuzu canlı tutmak adına bunları dinlemeyi reddedeceğiz…
Sonrasında geleceğimizi adamızdan binlerce kilometre uzaklarda kurulan ve tam olarak ne konuşulduğunu hiçbir zaman bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz masalarda aramayı bırakacağız…
Gerçek barışı halkların kendi inisiyatifleriyle inşa edeceği bilinciyle o barışı ilmek ilmek biz öreceğiz…
Ve bunu yaparken de memleketimizde yaşanan sorunların çözümünü sağlanacak anlaşmalara bağlamayacağız…
Değiştirme ve dönüştürme gücümüzün farkında olacağız…
Ve bu gücü tek başımıza değil örgütlenerek ortaya koyacağız…
Bugün eylemlerimiz sayesinde denizlere beleş girebildiğimizi, Gonno tepesini kurtardığımızı, koordinasyon ofisini “Reddediyoruz(!) diyerek açtırmadığımızı, çocuk güzellik yarışmalarını iptal ettirdiğimizi ve nicelerini hepberaber başardığımızı hatırlayacağız…
Sözün kısası yılmayacağız…
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” diyeceğiz…
Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu Üyesi