Geçtiğimiz cuma gün Meclis’ten gelen haberle yaz başından beridir yürütülen #Reddediyoruz sürecinin kazanım ile sonuçlandığı tescillenmiş oldu. Aslında Anayasa Mahkemesi’nin kararını açıldığı günden beridir Reddediyoruz bileşenleri, bunun bir başarı olduğunu ifade ediyorlardı. Dahası, mahkeme kararı bu yönde olmasaydı dahi; toplumun ezici bir çoğunluğu tarafından reddedilmekte olan bir ofisin gerçek hayatta uzun süre tutunması da mümkün olmayacaktı zaten. Ancak zaferin kesinleşebilmesi için, Meclis’teki işbirlikçi kesimin de teslim bayrağını çekmesi beklendi ve ancak o zaman Kıbrıslı Türkler derin bir “ohh” çekerek rahatladı…
Peki, kendi emeğimiz ile inşa ettiğimiz bu önemli direnişin hedefine ulaştığından emin olmak için neden bunca tereddüt ettik? Reddediyoruz’un Ağustos’tan beridir “Ofisçiler kaybetti” yönündeki açıklamalarına rağmen, neden bir yanımız hep şüphe ile yaklaştı buna?
***
Aslında bu ruh halimizin birden fazla sebebi var.
Bir tanesi Serdar Denktaş ve Hüseyin Özgürgün’ün halktan gelen tüm itirazlara rağmen mütemadiyen “acımadı ki” modunda olması, direnişi umursamaz davranması ve psikolojik bir savaş yürüterek “ne olursa olsun bu ofisi açacağız” yönünde davranmasıydı.
Daha az önemli olmayan bir diğer neden; “Bu ülkede TC ne isterse olur” şeklindeki yaygın inançtı… Bu inancın gerçeklik payı olmakla birlikte, aslında bugüne kadar TC’nin her istediğini yapabilmesinde, yeterince direnme basireti gösteremeyen muhalefetin rolünden çok, TC’nin elde edebilme gücüne odaklanılıyor olması sıkıntılıydı.
Ve kazandığımıza inanamamamızın bir diğer nedeni ise, kazanmak konusundaki fakir tarihimizdi. Kazanmaya değil kaybetmeye alışkın olduğumuzdan, haliyle bu defa “gerçekten kazanmış olduğumuza” inanmakta biraz zorlandık… Bu nedenle; süreci okumak konusunda en kendinden emin olanlarımız dahi, içinde bir yerlerde ufak bir ihtiyat payı bırakmak zorunda hissetti kendini…
En az Ofis kadar günlük hayatımızı etkileyen onlarca gündemde, en az Reddediyoruz kadar geniş platformlar oluşturarak, en az Reddediyoruz sürecindeki gibi mücadeleler verilmişti geçmişte. Hepsi de yenilmişti. Peki, nasıl oldu da bu defa kazandık? Farklı olan neydi, neyi farklı yaptık?
Geçmişte, özel sektörde emeklilik yaşını arttırıp, kadınların yıpranma payını ortadan kaldıran sözde Sosyal Güvenlik yasasında; kamudan özele tüm emekçilerin gelirini azaltan Göç Yasası’nda, Su Platformu’nda ve daha onlarca örnekte yenilirken; Ofis mücadelesinde nasıl oldu da kazandık?
***
Evet bazı sebepler gayet net biliniyor: Reddediyoruz direnişi çok geniş bir tabana yayılıyordu, günlük hayata ve yaşam tarzımıza açık bir müdahale karşısında meşru bir direnişti, medya ve özellikle sosyal medya çok iyi kullanıldı ve eylemciler gönüllü bir şevkle ve karşılık beklemeksizin özveriyle mücadele ettiler… Ama bunların hepsi daha önceki eylemliliklerde de az veya çok vardı… Reddediyoruz’da farklı olan neydi?
Böylesi kısa bir makalede detaya girmek mümkün olmasa da, bugüne kadar gerçekleşen mücadelelerde eksik kalan ve varlığı ile Reddediyoruz’da fark yaratan noktaları gelin özetlemeye çalışalım…
***
1- Reddediyoruz; sokaktaki direniş ile Meclis, Hukuk ve Medya sürecini çok dengeli bir şekilde harmanladı. Tüm süreç boyunca direnişin merkezi Sokak’tı… Diğer alanlar; önemi inkar edilmemekle beraber, her zaman sokağın arkasından geldi ve sokak tarafından yönlendirildi.
Örneğin Meclis içerisinden milletvekilleri tarafından yürütülen mücadele,her anlamda kritik ve hayati idi. Ama asla sokağın önüne geçmedi ve bir sonraki adımda ne yapılacağı Meclis’teki sürece göre değil, sokağın nabzına göre kararlaştırıldı.
Veya yasal süreç ve hukuki mücadele her zaman gündemin önemli bir yerini tuttu ve bu alanın gerekleri sonuna kadar yerine getirildi. Ama Reddediyoruz asla bir avukatlık ofisine dönmedi, hukuk dili ile konuşan uzmanların çekip çevirdiği tek bir toplantıya dahi rastlanmadı.
Sosyal medya başta olmak üzere, gazeteler, televizyonlar ve her türlü iletişim aracı her yönü ile kullanıldı. Ama mücadele her zaman sanalda değil gerçek hayatta var oldu. Ülkemizde yaygın olan “eylem yapmasak da olur, haber olursak nasılsa yapmışız gibi olur” mantığı ve medya “mış gibi”ciliği Reddediyoruz içinde üreyemedi, çoğalamadı…
Tüm mücadele boyunca; her üç alana dair (meclis, hukuk, medya) meyil gösterenler, bu alanların ışıltısından hypnotize olma eğilimine girenler oldu. Ama sokağa asılanlar, merkezin kaymasına hiçbir zaman izin vermedi… Geçmişteki kaybedilmiş mücadelelerde olmayıp Reddediyoruz’da olan temel farklılık budur…
2- Reddediyoruz, başından itibaren sadece “sol” kamuoyuna hitap eden bir direniş odağı olmadığını pratikte gösterdi. Geleneksel UBP-DP tabanına hitap eden bir dil ve Ofis ile ortaya çıkacak sıkıntıların tüm Kıbrıslı Türkleri etkileyeceğini anlatan bir tarzdan asla vazgeçmedi. Bunun başarılabilmesi üç zorlu mesele ile başa çıkılmasını gerektiriyordu. TC yöneticilerini eleştirirken Türkiye düşmanı olunmadığının pratik olarak gösterilmesi, TC’nin dayatmalarına direnirken Kıbrıs Cumhuriyeti bağlantılı siyasetlerin yükseltilmemesi ve bu mücadelenin ana gayesinin başka bir “sol” partiyi hükümete taşımak olmadığının açık olması…
Reddediyoruz geçmişteki mücadelelerden farklı olarak bu üç sınavı hakkıyla verdi. Ve bu sayede “sağ” tabandan geniş bir onay ve destek aldı.
3- Reddediyoruz, “sağ” kitlelerden destek alınması sürecini, mücadelenin “sağcılaştırılması” yoluyla değil; kitlelerin radikalleştirilmesi yoluyla başaran bir kararlılıkla davrandı. Geçmişteki gibi kendini çok “pratik zekalı” zanneden ve sağ kitleleri bu yolla tavlamaya çalışan açıkgöz girişimler Reddediyoruz içinde de uç vermeye çalıştı. Ama halkın bildiğini halktan saklamak mümkün değildi, Reddediyoruz ile Tayyip Erdoğan arasında kan uyuşmazlığı vardı. Ve bu durum Kıbrıs’ta sağ kitleler için sorun değildi. Reddediyoruz, AKP ve onun dinsel muhafazakarlığı ile uzlaşmadı, kitle eylemlerinde bu konunun bastırılmasına yanaşmadı. Samimi tavrı ile sağdan da soldan da sempati topladı.
4- Reddediyoruz, siyasal ihtiraslarla damgalı parti bürokratlarının strateji yüklü komplolarına itibar etmedi. Gençliğin dinamizmini rahatça ifade edebileceği bir zemin oldu ve kendiliğinden tepkinin özgürce açığa çıkabileceği bir yaratıcılıktan beslendi. Hareketi güdümüne alamayacağını anlayınca bölmeye çalışan CTP girişimine anında ve en sert yanıtı verirken de, CTP geri adım atınca katılımına kapısını açarken de şeffaf ve kapsayıcı oldu.
5- Reddediyoruz, başından sonuna kadar bir “şimdi” hareketi oldu. “Çözümden sonra hallederiz” veya “işte Ofis süreci çözümün gerekliliğinin ispatıdır” gibi takıntılı bir ertelemeciliğe itibar etmedi. Bu tutum hem sürece bugün ve şimdi müdahale edebilmenin imkanlarını yarattı hem bu direnişte “art niyet” arayan “milliyetçiler”in ağzını kapattı hem de “erteleye erteleye” kendine kitle tabanı devşirmeyi meslek edinmiş CTP gibi partilerin tuzağına düşmeyi engelledi.
***
Kısacası, #Reddediyoruz, mücadele tarihimizde teker teker denenmiş birçok tutumu bünyesinde birleştirerek ve hepsini aynı anda uygulayarak, en önemlisi de bunları stratejik gereklerle değil yürekten inanarak hayata geçirdi ve kazandı. Bu yüzden Kıbrıslı Türk halkı için, belki de Ofis’in rafa kaldırılmasından sonra en önemli kazanım, Reddediyoruz sürecinden çıkarılacak derslerdir.
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivitsi