Mağusa çok güzel bir şehirdir…
Hele her köşesinden tarih fışkıran surlar içi benzersizdir…
Bilen bilir; tam merkezde sonradan camiye çevrilmiş koca bir katedral vardır…
O katedralin önünde 500 yıllık bir yaşanmışlığa şahit olmuş görkemli bir cümbez ölüme direnmeye devam eder…
Cümbez büyük bir meydanın köşesindedir…
Ağacın dibinde durduğunuzda ve yüzünüzü dağlara çevidiğinizde karşınıza Bandabuliya’yı almış olursunuz…
İşte o Bandabuliya’yla aynı sokağı paylaşır Khora Mağusa’mız…
Mağusa’nın şu andaki tek kitapevidir ve tam bir yıl önce hayat bulmuştur…
Bir fikirle başlayan süreç, tanınmayacak kadar kötü haldeki bir dükkanı kiralamamızla ve kolektif gönüllü emekle o dükkandan bugunkü Khora’yı ortaya çıkarmamızla devam etmiştir…
Açılış gecesindeki kalabalık ve o kalabalığın heyecanı halen dünmüş gibi aklımdadır…
Khora Mağusa tıpkı Lefkoşa’daki kardeşi gibi yalnızca bir kitapevi değildir…
Üretileni halkıyla paylaşmak gibi bir misyona da sahiptir…
Bu yüzdendir ki Khora Mağusa onlarca kitap tanıtımına, edebi/bilimsel toplantıya ev sahipliği yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir…
Khora Mağusa’yı bugüne getiren ve yarına taşıyacak olan kuruluş aşamasında olduğu gibi gönüllü emektir…
İnsan ilişkilerinde çıkarın gözetilmesi gerektiğini, herşeyin bir karşılık beklentisiyle yapıldığını ve hatta herşeyin satılık olduğunu baskılayan kapitalist sisteme karşı verilen somut bir cevaptır Khora Mağusa…
İşte bu yüzden yalnızca bir kitapçı ve kültür üreticisi değil, aynı zamanda bir değer göstergesidir…
Belki şatafatlı rafları yoktur, belki zaman zaman bakımsızdır, belki işlek bir caddede değil bir küçük sokağın köşesindedir Khora Mağusa…
Ama kasada duran emekçesinden, hesaplarını tutan muhasebecisine kadar ilmek ilmek emekle örülmüştür…
Bize düşense o ilmek ilmek örülmüş kitapevini bağrımıza daha da sıkı basmak olmalıdır…
Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu