Kadının görünmeyen emeği, genel olarak ev içi emek ilgili kullanılagelen bir terimdir. Bir yandan kadınların herhangi bir ücret karşılığı olmadan, ev işleri ve çocuk ve/veya yaşlı bakımı gibi faaliyetlerde bulunmasının toplum tarafından ‘doğal’ kabul edilen görev sayılmasına atıf yapılır. Öte yandan emeğin yeniden üretimi için gerekli emeği; yani ailede çalışan kişilerin yeni bir iş gününe hazır olması için yemek, temizlik gibi ihtiyaçlarının görülmesi (ev işi) ile çalışması için yeni kuşakların yetiştirilmesini (çocuk bakımı) ifade eder. Sürekli yapılması gereken yemek, temizlik, bakım gibi işlerin her gün yapılmakla tükenmediği halde görünmemesi aslında ataerkil kapitalizmin bir sihridir.
Kadınları eve hapseden ve kendilerine yabanlaşmasına neden olan bu bitmek bilmez angaryadan kadınların kurtulması ve özgürleşmesi nasıl mümkün olabilir? Ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları kadınları sahiden özgürleştirebilir mi? Eğer öyleyse, kadınlar çalışma hayatında giderek daha fazla yer almalarına karşın bu ev işi angaryasından neden kurtulamıyor? Ev işlerinin evdeki diğer bireylerle beraber yapılması tek başına bu sorunu çözer mi?
Kadının ev içi emeğinin sömürülmesindeki tek sorun cinsiyet üzerinden bir işbölümüne dayanıyor olması değil, aynı zamanda sistemin çarklarının dönmesi için de gerekli olması. Bu yüzden kadınların bu angaryadan kurtulması ve özgürleşmesi için ev işlerinin aile bireylerince paylaşılmasını aşan bir yol yürünmesi gerekiyor. Ev içinde bugün kadınların görmesi beklenen ihtiyaçların kamusal olarak giderilmesi, daha somut bir ifadeyle çocuk bakımının ücretsiz kamusal kreşlerde, çamaşır temizliği gibi işlerin kamusal çamaşırhanelerde görülmesi son tahlilde hedef olarak önümüze koymalıyız.
******
Ülkemizdeki duruma bakacak olursak kadınların çoğunun çalıştığını görürüz. Ancak bunca kadının çalışmasına rağmen özgürleşemediğine de tanık oluruz. Ev içi emek, çalışan kadınların omzuna çifte bir yük eklerken çalışma yaşamındaki ağır koşullar bırakın kadını özgürleştirmeyi gerçek bir köleye çeviriyor.
Çocuk da kariyer de yapmak şarkıya pek benzemiyor…
Özel sektördeki uzun çalışma saatleri ve düşük ücret tüm çalışanların hayatını olumsuz yönde etkilese de kadınlar üzerinde etkileri daha ağır. Zira bir ticari sektör haline gelen kreşlerin paralı hatta pahalı olması, kamusal kreş olmayışı ve devlet okullarının öğleye kadar olmasına bir de çocuk bakımın “kadının işi” olduğu algısı eklenince, kadınların düşük ücrete uzun saatler çalışması onlar için tam bir keşmekeş oluşturuyor. Kadının çocukların kreş veya etüt masraflarını ucu ucuna karşılayacak bir ücrete akşama kadar çalışmak ile evde oturup çocuklarına kendi bakması arasında bir tercih yapması gerekebiliyor.
Hamilelik izni değil, işini kaybetme tehdidi!
Yine ülkemizde özel sektörde çalışırken işten çıkarılan kadınların büyük oranda hamilelik iznine çıktıkları zaman işe geri döndüklerinde işlerini kaybettiklerine tanık oluruz. Düşünün bir insan için dünyaya yeni bir canlı getirmek gibi sorumluluğu ağır bir karar alıyorsunuz ve bunu hayata geçiriyorsunuz. Onu kucağınıza yeni almışken daha, işinizden oluyorsunuz. Ya da diyelim ki işinizi bebeğiniz olduğu anda kaybetmeyen şanslı gruptasınız. İş Yasası’nda sizin için dayalı döşeli süt izni bulunmasına rağmen iş yerinizde (neredeyse hiçbir iş yerinde) emzirme odası bulunmuyor.
Ayrımcılık ve Mobbing Diz Boyu…
İş yerinde cinsiyet ayrımcılığına, kuşkusuz sadece özel sektörde değil kamu sektöründe çalışan kadınlar da uğruyor. Mobbing de sadece kadınlara değil tüm çalışanlara uygulanabiliyor. Ancak özel sektörde çalışan bir kadın iseniz ayrımcılık ve mobbinge maruz kalmanın diğerlerine göre daha ağır etkileri olabiliyor. Misal, maaşınızla ancak faizlerini ödeyebildiğiniz 10 yıl sürecek bir ev krediniz varsa hayatı size zindan eden, davranışlarıyla sizi küçümseyen, sözleriyle rencide eden hatta belki taciz eden bir amirinize yahut patronunuza bunları yapmayı sistematik hale getirse dahi kendinizi bunlara katlanmak zorunda hissedebilirsiniz.
Kadının işte de görünmeyen emeği!
Patronlar tarafından birçok özel sektör çalışanına olduğu gibi bu sektörde çalışan kadınlara da ne kadar gayret etse de işini layıkıyla yapamadığının, sürekli yetersiz ve değersiz olduğunun hissettirilmesi; kadınların çalışsalar dahi bu koşullarda görünememelerine, toplumsal hayatta silik kalmalarına neden oluyor. Kadınlar, evde de işte de full mesai çalışmasına karşın emekleri ve kendileri görünür olamıyor. Yani bugün kadının görünmeyen emeği, özel sektördeki çalışma koşulları da düşünüldüğünde ev içi emekten ötesini ifade ediyor. Olumsuzlukları saymakla bitiremediğim bu iç karartıcı tabloyu değiştirmenin bir yolu yok mu peki?
Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir!
Kadınların hem işte hem evde maruz kaldıkları çifte sömürüye karşı koyabilmek, kadın ve emek mücadelesinin bir arada yürütülmesini zaruri kılıyor. Kadınların hem özel hem kamusal alanda uğramış oldukları ayrımcılıkla mücadele ederken çalışma koşullarının insanileşmesi ve ücretsiz, kaliteli, kamusal eğitim, sağlık ve ulaşım gibi hizmetlerin sağlanması için de uğraşmamız gerekiyor.
Bir araya gelerek bütün bu talepleri güçlü şekilde yükseltmenin yolunu açmalı, yani özel sektörde sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırmalıyız ki bu mücadeleyi örgütlü bir şekilde verebilelim.
İşte bu mücadeleye bugün bir yerden başlamak ya da burada yol almak isteyenler, 10 ve üzeri çalışanı bulunan iş yerlerinde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını öngören, meclise sunulmuş İş Yasası’nda değişiklik önerisinin görüşülmesi için Bağımsızlık Yolu’nun başlatmış olduğu imza kampanyasına destek olabilir.
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi