Gündeme şöyle bir bakıyorum da; bir yanda siyasi bir mitinge, adına her ne kadar tezat olsa da, patronlar yanlarında çalıştırdıkları kimseleri baskıyla katılmaya sevk ediyor. Bürokratların sahnesinde boy gösterdiği mitinge gelmeyecek olan göçmenlerin vatandaşlık başvurularının sonuçlanmayacağı duyuruluyor. Aynı mitinge destek beyan eden parti, özel sektör emekçilerinin hakları konusunda denetimler yapılmasını öneriyor. Birçok özel sektör çalışanı ve göçmenin baskıyla getirildiği mitingde başrolde duran, konuşma yapan hükümet yetkilisi ve vekiller, Meclis’te özel sektörde sendikalaşmanın önünü açacak yasa önerisi şiddetli bir şekilde reddedenler.
Aynı bürokrat ve vekillerin girişimiyle Şehir Planlama Dairesi tarafından Girne’nin dokusuna zarar verecek, doğasını talan edecek bir emirname değişikliğine gidiliyor. Patronlar, değişmesi murat edilen bu emirname ile cebini daha manzaralı yerden daha fazla doldurmak için bu güzel Ada’nın deniz gören yanına daha yüksek binalar dikecek. Bunu yaparken de daha az yeşil alan bırakmasının önü açılacak. Yeşili gri, Girne’yi beton yığını hale getirecek aynı patronlar bu yüksek binaları dikerken yanlarında çalıştırdığı işçileri iş güvenliğini sağlamadan uzun saatler ucuza çalıştıracak. Bu yüksek katlı binaların inşaatında, bitince de içinde çalışanlar şanslıysa emekliliğini görecek yaşa kadar çalışacak ancak yatırımları eksik olduğu için sigorta emeklisi çıkamayacak. Eğer şanslı değillerse iş güvenliği sağlanmayan bu binalar inşa edilirken ‘kaza’ sonucu yaralanacaklar ya da hayatlarını kaybedecekler. Onlar bu binalar inşa edilirken ölseler bile gazetelerde çok küçük bir haber olacaklar çünkü gazete sayfaları inşaatında öldükleri binaların profesyonel çekim reklam fotoğraflarıyla boy boy kaplı olacak. O sayfalara verilen reklam ücretleri de epey para ettiği için o reklamdaki lüks binalarda ölen çalışanların haberleri gazetelerde hep küçük yer tutacak.
Sonra samimiyetsiz güruh devlet denetimleri artırılmalı diyecek. Özel sektörde sendikalaşmanın saatli bomba olduğunu söyleyip ilgili yasa önerisini reddeden ve emirname değişikliğiyle bu yüksek binaların yapılmasının önünü açmayı murat eden bürokrat-vekiller devletin denetimleri yapabilmesi için Çalışma Dairesi’nin kadrolarını doldurmayacak, dairenin başını boş bırakacak. ‘Anavatan’ına en bağlı patronlar Türkiye’den göçmen gelen işçileri rahat rahat kaçak çalıştıracak, kayıtlıysa yatırımlarını yapmayacak. Yetmedi bir de mesai saatleri dışında işiyle alakalı bile olmayan bir siyasi etkinliğe taşıyacak. ‘Anavatanı’na en bağlı bürokratlar da göçmen işçilere ekmek tehdidi yeterli gelmezse diye, mitinge gelmezseniz vatandaşlık hakkı tehlikede diyecek. Bu böyle sürüp gidecek…
Gidecek mi? Gitmeyebilir de, zira birbirimizden haberdar olmak için reklamlarla satın alınan gazete sayfalarına artık ihtiyacımız yok. Sosyal medya ve alternatif haber siteleri aracılığıyla ne dolaplar döndüğünden haberimiz oluyor. Bu haberler üzerine örgütlenebiliyor, doğanın talanına, çalışanların sömürüsüne, hayvanların katliamına karşı bir araya gelebiliyoruz. Bürokrat-vekillerle patronların iş birliğini ayyuka çıkarıyor, özelde sendikalaşmanın sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasi bir gereklilik olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Bu ülkenin dağı, taşı, ağacı, denizi bizim. Bu ülkede yaşayan ve yaşamını emeğiyle kuran herkes, biz. Ve biz demokrasiden bizim olan her şey üzerinde söz hakkımız olmasını anlıyoruz. Ve biz hakkımız olanı sizden alacağız, örgütlü mücadele ile…
Cansu N. Nazlı
Bağımsızlık Yolu Üyesi