7 Haziran seçimleri Türkiye’de Tayyip için başkanlık hayallerinin, AKP için ise tek başına iktidar ve belki de iktidar döneminin sonunu temsil etmeliydi. Etmeliydi diyorum çünkü etmedi. Onun yerine:
Kobane ile dayanışan devrimci gençlere yönelik gerçekleşen Suruç Katliamı üzerinden yine devrimcilere ve Kürt hareketine yönelik saldırı başlatıldı.
Kandil havadan ve karadan bombalandı, Kürt illeri ablukaya alındı ve PKK ile çatışma dönemi başlatıldı.
Kendi deyişleri ile Tayyip’in “kefenli askerleri” Osmanlı Ocakları ve müzmin faşist Ülkü Ocakları üzerinden batıda HDP’ye saldırılar başlatıldı. Böylece toplumsal kutuplaşma yaratılmaya ve her açıklamasında barıştan ve silah bırakmanın gerekliliğinden bahseden HDP silahlı çatışmanın tarafı gibi gösterilmeye çalışıldı.
Eş zamanlı olarak, Türkiye halklarını etnik temelden bölerek HDP’nin batıda aldığı desteği yok etmeye, milliyetçi oyları ise AKP’de toplamaya dönük medya çalışmaları ve açıklamalar başlatıldı.
Son olarak ise AKP’nin beslediği, tırları ile donattığı, ülkede serbestçe dolaşmalarına izin verdiği IŞİD Ankara’da barış mitinginde 102 aydınlık insanın ölümü ile sonuçlanan katliamı gerçekleştirdi. Böylece HDP kitlesel seçim çalışmalarını bırakmak zorunda kaldı.
Tayyip Erdoğan ve AKP “400 milletvekilini” vermediği için Türkiye haklarını cezalandırırken, bir yandan da yarattığı yeni koşullarla kısa sürede HDP’nin baraj altı kalmasını ve “eğer beni seçmezseniz bunlar sürecek” şantajı ile yeniden tek başına iktidar olabileceği bir erken seçim sürecini örmeye çalıştı.
Barıştan savaşa, demokrasiden baskıcı rejime AKP
Parlamenter demokrasilerde bir parti iktidar olur, muhalefete düşer, sonra yine iktidara gelir, koalisyon kurar ve bu böyle devam eder. AKP için ise durum böyle değil. AKP yıllar yılı Türkiye’ye demokrasi, Kıbrıs’a da barış getirsin diye bazı sol liberal çevrelerce desteklendi. Bu kesimlerin gözünden kaçan veya görmemeyi tercih ettikleri şey ise şuydu, AKP hiçbir zaman demokrasi için demokrasi, barış için barış istemedi. Tüm söylemleri dönemsel ve iktidarlarını sağlamlaştırmak için gerekli ittifakları sağlamaya dönüktü. İktidarlarına yönelik Kemalist rejim tehdidine karşı demokratikleşmeyi, savaşlardan ve ekonomik krizden bıkmış halkların desteğini almak için ise barış ve AB’yi savundu. Yani asli şiarı iktidar için demokrasi, iktidar için barıştı. Bugün için ise AKP’ye dönük eski tehditler ortadan kalkarken, iktidarda kalmanın koşulu ise ters dönmüş durumda.
AKP’nin önde gelen isimlerinden hakkında yolsuzluk iddiası olmayan yok gibi. Suriye’de IŞİD’e gönderdikleri silah dolu tırların tanımı en naif ifadesiyle savaş suçu ve teröre destek. Gezi döneminde verdikleri emirlerle işlenen insanlık suçları ise cabası. Hele son 3 aylık süreçte iktidarda kalmak için işledikleri suçlar saymakla bitmez. AKP’nin seçimi kaybetse dahi iktidarı bırakması bundandır ki olası değil; eğer iktidarı bırakırsa en önde Tayyip ve AKP önderliği için yaptıklarının bedelini ödemek dışında bir seçenek kalmayacak, nitekim bunun farkında olacak kadar da zekiler. Bugün AKP için geçerli olan tek şiar iktidar için savaş, iktidar için baskıcı rejimdir.
Peki, seçim sonrası Türkiye’yi ne bekliyor?
Seçim sonrası için Türkiye’de görünürde iki olasılık var. Bunlardan en kötüsü HDP’nin baraj altında kalmasıdır. Kürt özgürlük hareketinin dengede ilerleyen iki yönü var: demokratik ve silahlı mücadele. HDP’nin baraj altında kalması Kürt hareketinin bir sonraki seçime kadar demokratik yönde kendini ifade edememesi ile sonuçlanacaktır. Bu durumda ise AKP’nin saldırgan tavırları karşısında, Kürt hareketi sadece silaha yaslanabilecek, silahla hakkını arayabilecektir.
Böylesi bir durum etnik temelden kutuplaşmayı sağlayacak ve tarihinin en güçlü dönemini yaşayan PKK ile TC devleti arası, Türkiye’nin her yerinde yaşanacak kanlı bir iç savaşı beraberinde getirecektir. Diğer senaryo ise HDP’nin barajı geçmesi üzerinden. Böylesi bir durumda HDP üstlendiği barış misyonunu sürdürebilecek, iç savaş koşullarının oluşmasının önünde bir bariyer olacaktır. Ülke ise yeniden AKP’li bir koalisyon arayışı içerisine girecektir. Koalisyon kurulamaması halinde ise sistem ikinci bir siyasal seçim krizinin içerisine girecektir.
Sürecin gelişimi göstermektedir ki Türkiye halklarının ve bölgemizin huzur için 1 Kasım seçimleri sonucunda, tek başına iktidar olsun ya da olmasın, AKP kurduğu rejim ile birlikte Türkiye halkları tarafından yıkılmalıdır. Barış için de, demokrasi için de çare AKP’nin yıkılmasıdır. AKP hali hazırda gerek Türkiye halkları, gerekse dünya halkları nezdinden meşruluğunun yitirmiştir ve yıkılacaktır. Türkiye halkları ve bölgemiz için önemli olan ise kimin ve nasıl AKP’yi alaşağı edeceği ve yerini neyin dolduracağıdır.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu
- Bu yazı Argasdi Dergisi’nin 40’ıncı sayısında yayınlanan ayni başlıklı yazının revize edilmiş halidir.