Bir bombayı hayal edin…
Şekli şemali nasıl bir şey bu bombanın; ne var içinde ve neden patlıyor!?
Ya da dün’ü hayal edin, veya dünden bir önceki günü…
Sahi neler yaptık bu son geçtiğimiz günlerde…
Hatta şimdi ikisini beraber düşünün, dün ya da bir önceki gün bir bombaya ihtiyaç duyduğunuz oldu mu?
Miniminnacık bir çocuk kumsalda cansız bedeni ile yatıyor…
Kim öldürdü onu?
Bu çocucuğun katili kim?
Miniminnacık bir çocuğun, sahile vuran cansız bedeni üzerine çok yazıldı, çizildi… Ve bu küçücük cansız beden hatırlattı belki de bize insanlığımızı… Hatırlattı diyorum çünkü maalesef bir çoğumuz unutmuştu insana dair ne varsa…
Muhtemelen bindiği gemide nereye gideceğini de…
Üç-beş yıl sonra arkadaşlarıyla oyun oynayağı mahallesini neden terk ettiğini de bilmiyordu; Düşünemeyecek kadar küçüktü çünkü…
Belki de son gün oturduğu evin penceresinde atılan bombalardan, yaşanan çatışmalardan darma duman olmuş mahallesini izliyordu…
Belki oturduğu ev de yıkılmış, ailesiyle sokakta kalıyordu…
Neler düşünmüştü acaba, bir bombanın patlamasını duyunca…
Ya da harabeye dönmüş bir kenti görünce neler hissetmişti?
O küçücük gözleriyle nasıl tanımlamıştı dünyayı?
Üç yaşında bir çocuk; Aylan, kısacık ömründe nelere tanıklık etti kimbilir…
Bir çoğumuz unutmuştu insana dair ne varsa…
Ne acıdır ki, ne bir doğal afet ne de yazılan onca şey utandırmaya yetmiyor da bizi…
Küçücük bir çocuğun cansız bedeni özeti gibi anlatıyor bu dünyanın nasıl bir hale geldiğini…
Bir fotoğraf piksel piksel hatırlatıyor bize insanlığı…
Haberi yayınlanmadan önce, mültecilerle ilgili düşmanca ne kadar söz söylediysek utandırmaya yetiyor…
Ey yüce türk!
Ne kadar mutlusun “türküm” derken?
Sen bir dünyaya bedelken, kaç çocuk bedeni hatırlatır sana önce insan olduğunu?
Bu miniminnacık çocuğa, Aylan’a borcumuz var…
Hayat tüm acımasızlığıyla devam ediyor…
İş yerinde yine haksızlıklara uğramaya, sağlığımız için para ödemeye, yollardaki çukurlara şikayet etmeye devam edeceğiz…
Sanal yas ilan ettiğimiz şu günlerde, ağlamayı diğer tüm yaşadıklarımızda olduğu gibi bir kenara bırakıp…
Hayalini kurduğumuz son model arabalarla, evlerle, tatil belderiyle zihnimizi meşgul etmek yerine ülkemiz bu durumdan ne kadar sorumlu olduğunu düşünelim…
Yaşananların arkasından döktüğümüz her gözyaşının…
Söylediğimiz her sözün samimiyeti ancak böyle anlam kazanır belki de…
Bu çocuğun katili ne tatlıcı Hasan, ne de posta memuru Muzafferdir…
Bu çocuğun katili ve yaşanan tüm savaşların sorumlusu Kapitalist Sistemdir…
Ama AKP iktidarını bu yaşanan trajedi ile olduğu gibi normalleştirmeye devam ettikçe…
CHP kendisini solda tanımlayarak, sessizliğimizinden kaynaklı savaş çığırtkanlığı yaptıkça…
Ülkemizden en ufacık bir açıklamayı bile gereksiz görüp; ‘bizi kim tanır’ tavrıyla sinik bir hali kabullendikçe…
Mülteciler geldikleri gibi gönderildikçe…
Bunun utancı HEPİMİZİNDİR…
Salih Batak