3 Aralık tüm dünya genelinde engelliler günü olarak geçmekte ve her 3 Aralık gününde ise engelli bireylere yönelik çok kapsamlı etkinlikler yapılmaktadır. Engelliler toplumsal olarak ‘’sevilmeye’’ ve ‘’kabullenilmeye’’ ihtiyaç duydukları iddia edilse de onların en fazla ihtiyaç duydukları şey başta yasal hakları ve daha sonra ise onlara göre düzenlenmiş sosyal ortamlardır.
Kıbrıs’ta engel ile engelli kelimeleri arasında bir hayli fark vardır. Nasıl olduğunu hiç sorguladınız mı? Engelli bir birey; yaralanma ya da fiziksel veya zihinsel bir rahatsızlık nedeniyle bazı hareketleri, duyuları veya işlevleri kısıtlanan kişi olarak ifade edilmektedir. Fakat engel ise engelli bireylerin fiziksel veya duyuşsal yada herhangi bir sebep dolayı oluşan bireysel farklıları öne sürülerek veya hiçe sayılarak mahrum bırakılmalarına denmektedir. Bireysel farklılar şuan yanınızda olan bir arkadaşınız ile sizin aranızda bulunan bir özellikte olabilir. Ve, bizi bir başkasından ayıran ise bireysel farklılıklarımızdır. Yani sınıf arkadaşlarımızın içerisinden en kısa boylu olanın ben oluşumdan dolayı bulunduğum ortamların beni ötekileştirmesi ile, sereblal palsi tanısı almış ve tekerlekli sandalyesi ile ulaşımını sağlayan minik bir kız çocuğunun herhangi bir markete veya kitabevine gidemiyor oluşu ‘’engellendiği’’ içindir. Yani benim sınıfımda ötekileştiriliyor olmam ile tekerlekli sandalyesi olan bireyin sıkıntıları pek de farklı değildir. Fakat ben, fiziksel farklılıklarımdan dolayı en fazla belki yılda 1 kez mağdur olurum. Ama engelli bireyler, bulundukları çoğu ortamda çevresel düzenlemeler yasal olarak hiçbir zaman bulunmadığı için her koşulda geri planda kalmaktadırlar. Şimdi sorgulamamız gereken şey;Engellilere olan sevgi yada empati gibi güzel duygularımız sizce yeterli mi? Bizlerin onları her 3Aralık Dünya Engelliler Günü’nde,10-16 Mayıs Dünya Engelliler Haftasında,2 Nisan Otizm Günü’nde hatırlamamız ve onlarla sokakta yürümemiz onlara tabii ki mutluluk katar. Ama onlar bizlerle sadece 3 Aralık’ta yada 10 Mayıs’ta bir araya gelmek istemiyorlar. Onlar bizlerle birlikte aynı cafe’de veya markette karşılaşmak istiyorlar.
Ne yazıkki, engellilerle aynı ortamda bulun(a)mamaya ilkokul çağımızda başlıyoruz. Çünkü engelli bireyler için kktc’de düzenlenmiş olan herhangi bir özel eğitim yasası bulunmadığı için neredeyse tüm dünya genelinde hakları haline gelmiş olan kaynaştırma eğitiminden geri de bırakılıyorlar. Kaynaştırma eğitimi, özel gereksinimli bireylerin düzeyine ve uygunluğuna bakılarak genel eğitim sınıfında akranları ile birlikte eğitim alabilmeleri için düzenlenen bir eğitim hakkıdır. Bireyler, kaynaştırma ortamlarında özel eğitim merkezlerinden daha farklı bir eğitim ortamında akranları ile birlikte sosyal bir bağ kurabilirler. Fakat, onların herhangi bir yasal hakları henüz bulunmadığı için başta kaynaştırma eğitiminden mahrum bırakılmaktadırlar. İşte bu yüzden, birçok genel eğitim sınıfındaki çocuklarımız da henüz ‘’engelli’’ bir bireyin bizden sadece fiziksel,duyuşsal vb farklılıklarkla bireysel farklılıkları bulunduğunu bilmeden yetiştirilmektedir.
Engelli bireylerin, tek ihtiyacı kabul görebildikleri sosyal ortamlar ve bu ortamlara erişebilecekleri çevresel düzenlemeler ile birlikte özel eğitim yasasıdır. Her bireyin ihtiyaç duyduğu en temel hak, yaşamdır.Toplumsal ve yönetimsel tercihler veya tutumlar sonucunda yaşamlarının birçok alanında engeller ve kısıtlamalarla karşılaşıyor olmaları kabul edilemez.
Tekrardan söyleme ihtiyacı duyuyorum;onlar bizlerle birlikte sadece 3Aralık’ta,10Mayıs’ta veya 2Nisan’da bir araya gelmek ve hatırlanmak değil, her gün bizimle merhabalaşabilecekleri veya küçük bir sohbet edebilecekleri sosyal ortamlara kavuşmak istiyorlar. İşte bu yüzden engelliler günün de değil her gün onlarla birlikte olmak istediğimizi onlarla birlikte mücadele ederek hissettireceğimiz umut dolu günlere..
Hatice Azizoğlu
Bağımsızlık Yolu Üyesi