Her senenin ayrı bir yeri olur insanda. Bazı üzüntüler ve bazı sevinçlerle özdeşleşir. Fakat bazı seneler de vardır ki unutulmaz senelerdir.
Mesela “0000” senesi yani İsa’nın doğduğu iddia edilen sene bunlardandır. Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşı’nın başladığı seneler olan “1914” ve “1939” da böyledir. “1929” senesi de taşıdığı Büyük Buhran yükü ile unutulmazdır elbet. “1968” senesinde ne oldu diye sorulsa sanırım on kişiden dokuzunun cevabı isyan kelimesini içerir, 2001 senesi için ise aynı şekilde “Terörizm” ve ABD.
Seneler yarattıkları olumlu ve veya olumsuz etkiler oranında hafızalara kazınır. Sanırım, “2013” de hafızalara kazınacak seneler arasında.
Kan, Gözyaşı ve Umudun Senesi
Küresel anlamda 2013 senesi yaşanılan isyanlarla hafızalara kazınmış durumda. İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerde ekonomik kriz temelli isyanlar 2013 senesi boyunca sürdü. Ama 2013’e en çok 2010’dan bu yana süren “Arap Baharı”nın en kanlı döneminin damgasını vurduğu da bir gerçek.
Mısır’da ayaklanmalar önce askerin hükümeti indirmesini sağladı. Fakat ardından aynı asker az farkla seçimi kazanan ve Şeriata doğru adımlar atan İslamcı Mursi hükümetini de tahtından indirdi. Şu an ise ayaklanan insanların büyük kısmı Mursi ile asker arasında bir tercih yapmamak için susuyor. İslmacılar ile ordu arasında ise kanlı çatışmalar sürüyor.
Suriye’de ise yaşanan ayaklanmanın dönüşümünü izledik bu sene. İlk etapta rejime karşı halkın tepkisi olarak oluşan isyan, ABD’nin ve bölgesel taşeronu Türkiye’nin müdahaleleri ile Suriye dışından gelen radikal İslamcı çetelerin işgal hareketine dönüşmüş durumda. Arkasına Rusya’yı alan Esad Rejimi’nin direnmesi ise çok daha kanlı bir çatışma ortamı oluşturuyor. Şiddet ve kan dış kaynaklı olarak Suriye’ye getirilirken, Suriyeli ailelerin gözyaşları ise yerelde kalıyor.
Özellikle 2013’ün son altı ayı ise farklı bir isyan dalgasını oluşturdu. Brezilya ve Türkiye’de insanlar neredeyse eş zamanlı olarak sokaklara çıktı. 2013’ün en şaşırtıcı eylem dalgası da bu ayaklanmalar oldu. Kapitalizmin altın çocukları olan ve sürekli Kapitalist kuruluşlar tarafından başarıları örnek gösterilen bu iki ülke aynı anda büyük isyanlarla yüzleşti.
İsyan Türkiye’de “bir kaç ağaçtan”, Brezilya’da ise “bir iki zamdan” çıktı. Ardından ise tüm ülkeyi kavurdu. Brezilya’da zam geri alındı, Türkiye’de ise ağaçlar yerinde kaldı. Türkiye’de bir sonucu daha görüldü isyanın. En umut dolu insanın bile bu ülke insanından bir şey olmaz dediği bir anda çıktı ayaklanma. Hem halkı, hem de iktidarı farklılaştırdı direniş. İktidar yenilmez olmadığını gördü, halk ise birlikte kazanabileceğini
Adamızda da etkiler yarattı 2013.
Dayatma ekonomik paketler adanın iki tarafında da 2013 boyunca sürdü. Güneyde Bürüksel, kuzeyde ise Ankara eli ile geldi paketler. Halklar ise “elini yakamızda çek” şiarında buluştu 2013’te.
Kuzeyde diğer bir önemli gelişme ise seçimler oldu. Nisan’da Lefkoşa’da yerel, Temmuz’da ise genel seçimler gerçekleşti. İki seçimde de halk işbirlikçiliğin artık bu ülke yarısında kabul edilemez olduğunu ortaya koydu.
Yerel seçimde Ankara değil Lefkoşa diyen Baraka adayı Merter Refikoğlu oy verenlerin yüzde 6’sının, genel seçimde ise Bağımsız Kıbrıs’ı savunan sol blok kktc genelinde oy verenlerin yüzde 3.2’si gibi umut verici bir destek aldı.
2014’e bakmak
2013 dünya genelinde isyanların senesi oldu. Bu isyanların en büyük sorunu ise önderlik sorunu olarak ön plana çıktı. Suriye’de emperyalizmin hareketi şekillendirmesinin de, Mısır’da ayaklanmanın asker ile İslamcı Müslüman Kardeşler arasında savaşa dönüşmesinin de sebebi halkın örgütlü önderliğinin oluşamamış olmasının yarattığı boşluktur. Türkiye’de Haziran Ayaklanması’nın tıkandığı nokta da budur. Adamızın kuzeyinde sandıktan birinci parti olarak CTP’nin çıkması da bundandır. Halk işbirlikçiliği cezalandırmakta, fakat yerine birlikte yürüyeceği bir hareket koyamamaktadır.
2014 ile ilgili herkesin ortak temennisi barış, mutluluk ve huzurdur sanırım. Fakat temennilerden öteye gitmek artık bir zorunluluk. 2013 bizlere kanlı savaşlar ve gözyaşının yanında bir de umut bıraktı. O umut halkların kazanabileceği ve içinde bulunduğumuz kokuşmuş sistemin yıkılabileceğinin umududur. Bu umudu gerçek kılmak ise bizlerin elinde.
Mustafa Keleşzade
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.