Neoliberal uygulamaların en köklü biçimde ilk uygulandığı ülkelerden biriydi İngiltere; daha doğrusu, neoliberal söylemin ve akıl yürütme biçiminin kapsamlı ve köklü anlamda ilk yaygınlaşmaya başladığı ülkelerden biri…
Bilirsiniz, tarihin belli dönemlerinde ve belli coğrafyalarında, bazı düşünüş biçimleri o kadar yaygınlaşır ki, artık doğal ve kaçınılmaz kabul edilirler…
Tarihte bu hep böyle olmuştur…
Ağızlar açıldığında, konuşan siz kendiniz ya da kendi gerçekliğiniz değil, toplumda egemen olan düşüncedir…
Mücadelenin çeşitli biçimleri vardır, ideolojik mücadele de bunlardan biri, belki de en önemlilerinden biridir…
Kazanılması en zor mücadeledir ideolojik mücadele, çünkü bu konuda bir mücadele gerektiğine dair bile bir mücadele vermek gerekir her şeyden önce…
Örneğin bir grev mücadelesinde, saflar nettir pek çok zaman; işçiler greve çıkar, bazen sendikalarıyla birlikte, bazen sendikalarına da karşı… Devlet ve burjuvazi el ele ya grevi ertelerler ya da grevin amacına ulaşmaması için ellerinden geleni yaparlar. Olur da grev güçlenirse, ortaya polis şiddeti ya da mahkeme süreçleri girer; yani aslında her şey ayan beyan ortadadır…
Öte yandan ideolojik mücadelede hem saflar bu kadar net bir şekilde belirgin değildir, hem de ideolojik mücadelenin doğası gereği devlet ve burjuvazi baskı ve şiddet yoluna başvurmadığı için bu alanda, kolay fark edilmez…
Gerçi ideolojik alanda da devlet ve burjuvazinin “baskı araçları” vardır : gazeteler, televizyon kanalları, egemenlerin çıkarlarını “herkesin çıkarıymış” gibi gösteren laf cambazları ve dahası…
İşte neoliberalizmin en büyük zaferi neoliberal uygulamların kapsamlı bir şekilde dünyanın pek çok yerinde hayata geçirilmesiyse, ikinci en büyük zaferi de bu uygulamları “herkesin çıkarınaymış” gibi sunması, daha da önemlisi, bu uygulamaların zaten ekonominin (ve hatta aklın) kaçınılmaz gereği ve sonucu olduğu konusunda bizleri “ikna etmesidir”…
Lafı fazla uzatmadan, 1970’lerin sonuna, İngiltere’ye, neoliberal uygulamaların zemininin hazırlandığı döneme gidelim, bakalım tanıdık gelecek mi…
***
* Neoliberal uygulamaların rahatça uygulanabilmesinin zemini, İngiltere’de iki İşçi Parti hükümeti döneminde kuruldu, Harold Wilson ve James Callaghan’ın başbakanlıkları döneminde…
* O zamana kadar gayet başarılı ve donanımlı olan devlet okullarına (özellikle liselere ve ilköğretim okullarına) aktarılan bütçe kısıtlandı, özel okullar palazlandı, ve bu süreçte de aileler, çocuklarının ancak özel okullarda iyi eğitim alabileceği ve devlet okullarının kalitesiz olduğu konusunda “bilinçlendirildiler”…
* Sendikaların kendi sektörel çıkarlarına hizmet ettiği ve “ülke çıkarlarına” aykırı davranmak pahasına bunu yaptığı düşüncesi bir anda yaygınlaştı. Ayrıca sendikaların sık sık grevler yaparak ekonomiye zarar verdiği ve sorumsuzca davrandığı dile getirildi ve “ülke çıkarı” adına sendikaların zayıflatılması “doğal olarak” gündeme geldi…
* Irkçı ya da milliyetçi hareketler güçlenmeye başladı, göçmenler bir anda ülkedeki pek çok ekonomik, kültürel ve sosyal sorunun “sorumluları” haline geldiler…
* Sun, Mail ve Express gazeteleri başta olmak üzere neoliberal düşüncenin kavramları ile konuşan ve neoliberalizmin zihniyeti ile düşünen gazeteler, neoliberal anlayışın ne kadar doğal ve kaçınılmaz olduğundan sürekli dem vurdular…
***
Bizim işimiz daha zor; çünkü hem neoliberalizm belası ile uğraşırken, hem de bağımsızlık ve varoluş mücadelesi veriyoruz. Hatta bunlar o kadar çok iç içe geçmişler ki, neoliberalizme karşı mücadele etmeden bağımızlık hayali kurmak mümkün değilken, bağımsızlık ve varoluş mücadelesiyle iç içe geçmemiş bir neoliberalizm karşıtı mücadelenin de sağlıklı bir zemini olmaz; ve bizim işimiz daha zor, çünkü bize neoliberal uygulamaların “kaçınılmaz” olduğunu ve zaten doğal ve ekonominin gereği olduğunu her gün değişik kılıflarla anlatan şaklabanlar sadece gazetelerde ya da televizyonlarda değil, meclis salonunda ve ‘sol’ partilerin yönetimlerinde de fink atıyorlar.
Celal Özkızan
Baraka aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.