Günümüzde maalesef 1 Mayıs denince düşüncelerimize paralel olarak nüfuz eden mücadele olgusunu da beraber düşünmek gerekiyor. Maalesef diyorum çünkü 1 Mayıs’ı mücadeleden bağımsız düşünmek ihanet olsa da bugünlerde tersi yönde davrananlar çoğunlukta…
Neo-liberal politikalar gün geçtikçe toplumsal olarak her alanda insan haklarını geriletirken, bir diğer yandan sol değerlerin toplumsal dayanaklarını kemiriyor. Geçmişte kazanılan hakları, mücadele olgusunu dışlayarak yorumlayıp, sadece iyi yönde değişimler olarak göstermeye çalışarak, sol değerleri kafasında bir hayat tarzıymış gibi yansıtan liberal ideologlar, mücadeleyi ise hobi olarak göstererek mücadele ruhunu öldürmeye görev edinmiş durumda…
Siyaset ve yaşamın birbirinden ayrılmazlığı başlangıç olarak elbette öğreticidir. Nitekim siyaseti ve parlemento haricinde siyasete bağlı tüm ilişkileri (sendikasız çalıştırılmak mesela) gündelik uğraşlarımızın bir parçası haline getirmek, ona yön verme-değiştirme noktasında öznesi haline gelmek ancak somut adım atmakla değerli bir anlam taşıyabilir… Çünkü, yaşanan herhangi bir toplumsal değişim sürecine yönelik, yukarıdan/ dışarıdan ve sadece “doğru-yanlış” üzerinden bekçilik etmek belli bir zamana kadar değerli ve tahammül edilebilir. Bir zamandan sonra sürece dahil olmayıp, dışarıdan ahkâm kesmek “rüzgarların önünde, kuru bir yaprak gibi sürüklenmeye” mahkumdur…
Hatırlatmakta yarar var, toplumsal kazanımların hiçbiri, seçkinler arasında savaş ile elde edilmedi… Onlar ancakta yaşanan gelişmeler sonrası hep “daha iyisi olabilirdi” edasıyla kuşkusuz çok değerli makaleler ele aldılar…
Mesela inşaatta çalışan bir işçinin yaşadığı koşulları iyileştirilmesi için (en iyimser ihtimalle yazmak dışında) hiçbir gayret sarfetmeyen “seçkin”ler, Chaplin’in sessiz filmlerinde yukarıda bahsedilen durumu muazzam bir sanat eseridir diyerek ayakta alkışlayabiliyor…
***
Velhasıl televizyonda, okulda, barda her yerde dahil olduğumuz muhalif söylemler aslında gündelik yaşam pratiklerimizin örgütlü bir çatı altında olmayışından dolayı havada kalıyor. Bu yüzden 1 Mayıs’ı geçmişe mal ederek bugünkü günceliğinden soyutlayan anlayış ile kavga vermek gerekiyor. 1 Mayıs ancak mücadele ile somutlaştığı ölçüde her daim güncel kalacaktır.
1 Mayıs her yıl sokaklara inen işçi sınıfının, yaşadığı coğrafi koşullara özgü sıkıntılarının sokaklarda haykırıldığı, mücadele ile sembolize edilen bu anlamlı günün enternasyonalist değerini ve işçi sınıfının gücünü ve devrimci potansiyelini hatırlatan örgütlenme çağrısıdır. Gerçi olsa güzel olurdu ama 1 Mayıs’ta alanlara inerken o gün sonundaki bekletimiz devrim olmamalıdır. Aksine devrim koşullarının oluşturulmasında, devrimin ana öznesi işçi sınıfının örgütlenmesini hatırlatmaktır.
Yaşadığımız tüm sıkıntıların bir ucundan bağlı olduğu örgütsüzlük hali, emekçilerin gücünü dağıtarak mücadele duygusunu köreltiyor… Bu özellikle özel sektör çalışanlarının üzerinde hakim. Artık hatıralarımızdan feragat ederek, büyüklerimizden dinlediğimiz anıları sokaklarda aramak yerine mücadele ruhunu tekrardan yaratmayı birincil hedefimiz olarak belirlemeliyiz…
Bu mücadele duygusunu diriltmenin ve varolan gücü biraraya getirmenin tek seçeneği örgütlülük, örgütlülüğün ise hayata geçmesinde en önemli odak sendikadır…
***
“Sendikasız çalıştırılmak yasaklansın!” şiarı ile başlatılan kampanya sonrasında; Sendikalaşmanın önemi ve gerekliliğinden ayrı olarak birde, özelde çalışan emekçilerin zaten var olan yasal haklarını (yatırımlar, çalışma saatler, ek mesailer, ödenekler v.s.) hatırlama imkanı doğdu… Bir çok farklı meslek dalında çalışan emekçiler, kendi haklarından habersiz bir şekilde patronun sunduğu şartlarda çalışmaya zorlanıyor. Bu haklarından bihaber emekçilerin, zaten varolan koşullarda bireysel hareket ederek kendi hakkını savunabileceği bir durumda, ülkemizde yaşanan işsizlik sorunu ile beraber düşünüldüğümüz zaman kapı önüne konma tehlikesi barındırıyor… Kendi hakkını savunmaktan ayrı olarak toplumsal hakların önünde engeller barındırıyor. Hiçbir çalışan bugün toplumsal haklarını sahip çıkabileceği bir zemini yok. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Yasal hakkını bireysel olarak savunabileceği bir gücü olmadığından, tek seçenek örgütlü çatıda toplanmaktır. Bununda en meşru seçeneği sendikadır…
Bunu kazanmanın da yolu devlet ve patronlarla müzakere etmekle değil, mücadele ederek elde edilebilir… Gelecek 1 Mayıs’larda özel sektör çalışanlarının da kortejlerini alanlarda görmek istiyorsak hep bir ağızdan bağırmalıyız: Sendikasız çalıştırılmak yasaklansın!
SALİH BATAK