Maksat birşeyleri kutlamaksa, özel gün yaratmakta üzerimize yoktur heralde. Sevgililer günü, anneler babalar günü, evlilik yıldönümü gibi özellerden, öğretmenler, doktorlar, mimarlar vb gibi daha kamusal olanlara kadar yüzlerce kutlanacak özel günümüz var. Ve ne yazık ki kapitalizmin oyunları ile tüketim çılgınlığı kıskacında bu günleri ne kadar özelleştirebileceğimizin sınırlarını da abartıyoruz çoğu zaman.
Lakin bunların tam da diğer tarafında duran bir başka özel günler grubu daha var ki onların üzerine daha çok düşünmeli, daha çok anlamaya çalışmalıyız. Onları birer kutlama günü olarak değil, sokakta birlik olma, mücadele etme günü olarak görmeliyiz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtlığı Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü ve 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin Bayramı
Bakmayın siz 1 Mayıs’ın İşçi ve Emekçilerin Bayramı olduğuna. Gün daha o gün değil, daha bayram yapacak güne ulaşmadık. Neoliberal politikalar ve kapitalist düzen her geçen gün belimizi büküyorken, şüphesiz ki gidişatımız iyiye doğru değildir. Işçi ölümleri artıyor, sendikasız, sigortasız, kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılma koşullarının önüne geçilemiyor, emek sömürüsü ahtapot kolları gibi çalışanların boynuna dolanıyor, bir çok işçi çalışan değil köle muamelesi görüyor. Taşeronlaştırma ve özelleştirme adında iki canavar üzerimize üzerimize yürüyor. Üstelik de yasalar ve yönetim çalışanı değil sermayedarları koruduğu için sadece bizim yaşam standartlarımız kötüye gitmekle kalmıyor, gelecekte birer çalışan olacak olan çocuklarımızın hayatı da tehlikeye giriyor.
Ama yok, hayır! Elbet bir gün 1 Mayıs bizim için gerçek bir bayram olacak. Işte o günün gelmesi için bizim umutsuzluğa ve korkuya kapılıp boşvererek evlerimize kapanmaya değil, silkinip sokağa çıkmaya, yollarda buluşmaya ve yollardaki tüm taşları birlikte temizlemeye ihtiyacımız var. 1 Mayıs sınıfsız bir toplum kurma mücadelesinin en önemli aracıdır. 1 Mayıs sosyalizm ve kapitalizmin karşı karşıya geldiği gündür ve bu yüzdendir ki işi gücü bırakıp sokağa çıkmak son derece önemlidir. Inşaatlarda can veren ustalar için, iş güvenliğinden yoksun ucu açık çalışma vardiyaları nedeni ile canı tehlikede yollara koyulan şoförler için, sendikasız ve güvencesiz tehditle yaşamaya mahkum özel sektör çalışanları için, insanlık dışı muamele gören seks köleleri için, evlere kapanıp kalmış görünmez emek mağduru kadınlar için, 8 saat çalışma 8 saat dinlenme ve 8 saat de canımız ne isterse yapabilmek için hemen şimdi sokağa çıkıp sesimizi yükseltmekten, haklarımızı kazanmak için birlik olmaktan başka çaremiz yok.
1 Mayıs 1886 sabahı birçok yerde ve özellikle sanayi kentlerinde işçiler iş bırakarak sokaklara çıktılar. Burjuva gazeteleri o günü şöyle tasvir ediyorlardı: Fabrika bacaları tütmüyor, öylece terk edilmişler, her şey Pazar sabahlarını andırıyor. Ve şöyle devam ediyorlardı: Emek bir tür evrensel böcek tarafından sokuldu, çılgınca dans ediyor! Oysa ki gerçek çok daha farklıdır. Öylesine terk etmiyoruz işimizi gücümüzü, insanca yaşama koşulları için dökülüyoruz yollara. Ve hayır bir böcek sokmadı emeği, devrimdir yolun sonu. Ve evet, çılgınca dans edeceğiz o gün geldiğinde.
Hadi gelin, 1 Mayıs akşamı 17:15’te Lefkoşa Otobüs Terminali’nde buluşalım ve önce Kuğulu Parka oradan da Taksim Sahası’na yürüyüp, omuz omuza verelim. Bu taşlı yolları birlikte temizleyelim. 1886’da yakılan ateşi bir kez daha büyütelim. Ta ki o yangın kapitalizmi kül edene dek…
Pınar Piro
Baraka Aktivisti