Bugün karantinasız girişlerin 69. günü…
Tüm dünyayı kırıp geçiren korona virüs karşısında “sıfır vaka” şansımızı çöpe atmamızın üzerinden 69 gün geçti. “Uçaklar inmezse, turist gelmezse, öğrenciler gelmezse batarız” türküsü eşliğinde ilk uçaklar ve tabi ilk vakaların adaya gelmesinin üzerinden 69 gün geçti…
“Sıfır vaka” öncesi yaklaşık 45 günde 108 vaka tespit edilmişti. Bu 69 günde tam 303 yeni vaka tespit edildi. Mart-Haziran döneminin en karanlık döneminde, tedavisi devam eden hasta sayısının en yüsek olduğu 3 Nisan günü 57 tane pozitif korona virüs vakası tedavi görüyordu ülkemizde. Bugün tam tamına 127 hasta tedavi ve gözlem altında bulunuyor. Devlet hastanesi’ndeki servislere sığılmadı, Gönyeli’deki bir otel de yetmedi, Girne’de bir oteli daha doldurmaya çok yaklaştı tedavi gören hastalar…
Temaslı takibinde karantinaya alınanların sayısı muhtemelen net olarak bilinmiyor bile. Bu hastalığa yakalanmış ve atlatmış biri olarak sadece benim çevremdeki insanların karantinaya alındığı 4 farklı otel var.
Hani uçaklar inmese, turist gelmese, öğrenciler gelmese batacaktık ya…
Bu 69 günde toplum sağlığı ve huzuru karşılığında ekonomiye dair ne alabildik?
Kaç Türkiye merkezli otele kaç turist geldi, kaç para bıraktı, ne kadarı vergilendirildi ve devlet ne kazandı? Kaç tedarikçimiz kör topal açılan bu otellere ne kadar mal satabildi? Kaç yerli otelimiz kaç tursite kaç rezervasyon satabildi? Kaç esnafımız kaç turiste ne kadar satış yapabildi? Tüm bunlardan devlete düşen pay ne oldu? Ülkenin 30 bin yataklık kapasitesi kaba hesapla 2 milyon konaklamalık bir pazardı 69 günde. Kaç konaklama satıldı bu ülkede 69 günde?
Zaten kapalı olan ve akredite oldukları Yök’ün yeni eğitim yılında uzaktan eğitim kararı aldığı üniversiteler için kaç öğrenci adaya geldi, kaç ev kiralandı, kaç yurt odası tutuldu, kaç esnaf ne kadar satış yaptı bu gelen insanlara?
Ama iş gücü, ama pazar kaybından kapanan kaç işletme eski hacmine dönebildi? Kepenk kapatmış kaç işletmeye kepenk açtırabildiniz?
Devlet 69 günde test, takip, tedavi, karantina için toplam ne kadar masraf yaptı? Kaç organizasyon ertelendi, ertelenmek zorunda kaldı, kaç işletme ama vicdanen ama tepkilerden çekinerek hazırlık/yatırım yaptığı faaliyetleri iptal etti? Sırf bu kararınız yüzünden bu ülkeye hastalık tekrar geldiği için ne kadar zorunlu masraf yapıldı?
Bu halka bunun hesabını, muhasebesini vermek zorundasınız.
“Ekonomi batar” diye aba altından sopa göstererek, akil adamlarınıza(!) bu türküyü söyleterek bu halkın sağlığını ve huzurunu gasp ettiniz. Karşılığında “ekonomi” için ne aldınız? Ne becerebildiniz?
Söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz…
Çünkü en kibar tabirle başınıza geydiniz!
Çok küçük bir zümrenin keyfini yapabilmek için, gönlünü alabilmek için, onlarla bozuşmamak için, kârlarına(mal varığıda değil) zarar gelmesin diye halkın sağlığını çöpe attınız. Türkiye merkezli sermayenin şube otellerini kendi otelcinize, pansiyon işletmecinize, restorancınıza, bar-cafe işletmecinize, orta-küçük işletmeli esnafınıza ve nihayetinde halkınıza tercih ettiniz…
Bu sürecin başından beri kontrolümüz altında dediniz, başarıyla yönettik dediniz, tüm dünya bizi konuşuyor dediniz, pozitif bir algı gönderiyoruz bile dediniz…
Peki gerçekte olan neydi?
Pandeminin başında Cumhurbaşkanı tarafından pandemigündemiyle toplantıya çağırıldınız. Cumhurbaşkanı toplantıdan ayrılır ayrılmaz kendi başınıza karar alıp kamuoyuna duyurdunuz. Cumhurbaşkanı çıkıp da olayı açık edince geri adım atıp kapanma kararı aldınız.
Çalışma ve sokağa çıkma yasaklarını iki kere kaldırmaya çalıştınız. Hem kamuoyunun hem meslek gruplarının tepkisi sonrası iki kere geri adım attınız. Kontrolümüz altında dediğiniz süreci o kadar da kontrol edemediniz…
Ülkeye tek tük seferlerle karantinalı girişler devam ederken özel jet skandalı patladı. Önce inkar ettiniz, ama onu da tam beceremediniz. Biraz üzerinize gidince, topu başkasına atayım derken itiraf ettiniz. Sonra bir sayfalık bir polis raporu ortaya çıkardı ki “bir godoman ve saz arkadaşları”nın hafta sonu kaçamağı için kabinenin yarısı seferber olmuş, tüm tedbirler ve test sorgulaması bir kenara bırakılmış, “teknik ekip” adı verilerek izin yazıları çıkarılmış, kapılar açılmış. Gittikleri oteldeki kamera kayıtları bile silinmiş… Bu rapor da meclis kürsüsünden yüzünüze okundu, meclis televizyonu canlı yayınladı uyduya bile çıktı.
Dinlediniz, yutkundunuz ve hayatınıza devam ettiniz…
1 Temmuz’da artık karantinasız girişlerin başlaması lazım dediniz. Çift pcr uygulaması yeterli olur dediniz, her şey kontrol altında olacak dediniz. Daha 30 Haziran’da mecliste gelen tek bir soru ile kontrolü yine kaybettiniz. Biriniz bile çıkıp “daha karantinasız giriş kararı başlamadı, zaten gelirkenden izole edilip karantinaya girecekler” diyemediniz. Telaşla sağı solu aradınız, telefondan gelen yarım yamalak bilgiyi daha da yanlış aktarıp yine rezil oldunuz. “Pcr testim negatif ama semptomlarım var, Kıbrıs’a varınca limanda sağlık görevlilerine durumu anlatmam tavsiye edildi” diyen bir yolcu için “pozitif pcr’ı var, gemiye nasıl girdi bilmiyoruz” dediniz. Akşama işin doğrusunu öğrenince kendi kendinizi tekzip ettiniz.
Yutkundunuz ve hayatınıza devam ettiniz…
Gümrüklerde görevli sendikalar en azından 7 gün karantina uygulaması için greve çıktı. Grev yasağı koydunuz. Sendikaları halkın önüne attınız. Akil adamlarınıza hedef gösterttiniz, “yattılar yattılar doymadılar, nasılsa maaşları garantidir diye yaygara yaparlar” dedirttiniz. Daha kamuoyu sövme-sayma faslını bitiremeden adaya çift pcr test ile gelip 7. Gün pozitife dönen bir hasta ortaya çıktı. Kamuoyu “acaba kimdir, nereye gitti, kime temas etti” korkusuna yenik düşünce çok konuşulmadı.
Yutkundunuz ve hayatınıza devam ettiniz…
Günlük tespit edilen vaka sayısı 4-5 bandına çıktı. Kamuoyunda homurdanmalar yükselmeye başladı. Çıktınız bir akşam ve “Her şey kontrol altındadır. Halkımızın tedbirlerle ilgili endişe duymasına gerek yoktur” dediniz. O akşamın sabahında test soncunun pozitif olduğu kendisine bildirilen bir kişi otel odasından firar etti, bu durum ortaya çıktığında kendisinin limana gidip gemiye binip usul usul Akdeniz sularında yol almakta olduğu farkedildi.
Yutkundunuz ve hayatınıza devam ettiniz…
Eylül geldi, okullar açılsın mı, açılırsa nasıl açılsın tartışmaları oldu. Zaten kamuoyunda en “mimlenmiş” kesim olan öğretmen sendikalarını hedef göstertmeye çalıştınız. Kamuoyunda anne-baba olma refleksi ağır bastı. Açardık-açamazdınız derken daha eğitim başlamadan, öğrenciler ders başı yapamadan bir ilkokulumuzda virüse rastlandı. Bulaşın bölgede yayılmasıyla 3 köydeki okullarımız daha ders başı yapmadan 2 hafta tatil edilmek zorunda kaldı. Bu yazı yazılırken devlet okullarında pandemi sonrası ilk yüz yüze eğitim gününün ilk saatleri yaşanıyordu. Kim bilir ne olaylar yaşanacak bugün…
Daha yutkunamadan “yerel bulaş arttı” dediniz, “gelen herkese 7 gün karantina uygulanacak” kararı aldınız. Ama 3 günden kısa süreli olursa karantina uygulanmayacak dediniz, bunu da “çift negatif pcr’ın 3 günde pozitife dönme ihtimali çok küçüktür” gibi rezil bir cümleyle savundunuz. Açık açık “haftasonu alemine gelenler canımızdır, onlardan gelecek virüs da başımızın tacıdır” diyecek kadar bile yürekli olamadınız. Halk isyan edince “pardon, resmi görevler için gelecek kişiler için o kararı aldık ama yanlış anlattık” dediniz.
O dakikalarda sosyal medyaya, ertesi gün de basın-yayın organlarına düşen görüntülerle görüldü ki aslında siz “yerel bulaş arttı” diye kararlar alırken, halkı tedbirli olmaya çalışırken drag yarışlarında izdiham yaşanmış. Başbakanlığa bağlı uyuşturucuyla mücadele komisyonu himayelerinde, hem yol güvenliğini hem asayişi sağlamak için oraya gönderilmiş polislerin nezaretinde düzenlenen etkinlikte yüzlerce, belki de binlerce insan dip dibe yan yana hiçbir tedbire kurala uymadan bütün geceyi beraber geçirmiş.
Bu fotoğraf ortaya çıktığından beri “bu toplumdan bir haltolmazcılar”ın ve “akşamdan beri bizim bakana yüklenirsiniz ama aha bakıncı”ların favorisi oldu. Aslında bu kare, bu ülkede bir avuç insanın neden en başından beri inatla karantinasız girişleri savunduğunun resmidir.
Ben sağlıkçı değilim, sağlıkla ilgilli en ufak bir eğitimim yok. Alınan kararlar, koyulan yasaklar, uygulanması istenen tedbirlerin yeterliliği hakkında bir fikrim de yok. Ama temel sorun ve itiraz noktası yasakların/tedbirlerin uygulanabilirliği ve denetlenebilirliğidir. Aşama aşama eleştirsem apayrı ve uzun bir yazı daha çıkar.
Yazı boyunca eleştirdik ama hakkını yemeyelim. Sadece bu hükümet değil, bu devletin bu haliyle geçmiş ya da gelecek hiçbir hükümet bu ölçüde hassas ve ülke çapına yayılmış kısıtlamaları denetleyecek durumda değil. Çünkü bu devlet doğası gereği denetimsizliğin devletidir. Denetim organlarını kendi eliyle köreltmiş, denetimi sadece hoşlanmadıklarının üzerine sürecek bir öcü boyutuna indirmiştir. Zaten daha geniş çerçevede bakınca bu denetimsizliği ve kuralsızlığı, aslında bazı çevreler için var olma sebebidir.
Hal böyle iken bu devletin uçaktan inen her bir yolcunun verdiği taahütün peşine düşmesini, mekan mekan gezip sosyal mesafe-maske kontörlü yapmasını, sokakta maske takmayan insanlara maske taktırabilmesini beklemek vicdansızlıktır.
İşte tam da bu yüzden, bu ülkeye karantinasız girişlerin kaldırılması şarttır.
Çünkü bu devlet, kendi kendini bile denetleyebilmekten acizdir…
Ve halkın sağlığı, Türkiye merkezli üç beş sermaye grubunun otellerinin bir sezonluk cirosundan misli misli değerlidir!
** Ana görsel: Senih Çavuşoğlu
Erdoğan Selkan
Bağımsızlık Yolu PM Üyesi