Bugün sahip olduğumuz bilimsel ve teknolojik gelişmeler, kültürel değerler ve farklılıklar, sanatsal birikimler, kısacası insanı tarih boyunca var eden ve var etmeye devam edecek olan her şey, insanın ortaya koyduğu emekle ve mücadeleyle meydana gelmiştir. Kapitalist dünyada ise insanın emeğinin değersizleştirildiği ve bütün bilgi birikimlerin piyasalaştırıldığı bir yaşam söz konusudur. Emek verdiğimiz şeye yabancılaşıyoruz ve hayata devam edebilmek için birbirimizle durmaksızın bir yarış içerisine giriyoruz. Bir diploma sahibi olabilmek ya da hoşumuza giden bir eşyayı almak başka insanların açlığına ve ezilmesine bağlı oluyor ve gittikçe acımasızlaşıyoruz. Ama gerçekten başka insanları düşünmeyecek ve amaçlarımız için ezecek kadar acımasız mıyız?
2019 yılı yapımı The Platform filmi, orjinaladıyla El Hoyo insanlığın ne kadar bencil ve acımasız bir hale geldiğini ve rekabet etmeden hiçbir şey elde edemeyeceğimizi söylüyor. Film kapitalist düzenin işleyişini El Hoyo(Delik) adı verilen, 333 kattan oluşan, ortasında Delik’te yaşayan insanların beslenme ihtiyaçlarını karşılayacak yemeklerin olduğu, en üst kattan en aşağıya hareket eden platform adı verilen mekanizmayı içeren bir sisteme benzetiyor. Delik’teki insanlar bizler gibi hayatlarında bir şeyler elde etmeye çalışan ama bunun için rekabet etmek zorunda bırakılan kişiler. Yapmaları gereken tek şey belli bir süre boyunca bu yerde aynı katta birlikte kaldıkları başka bir kişiyle yaşamak. Ama burada yaşamak o kadar kolay değil. 1. katta ağzına kadar yemek dolu olan Platform adlı mekanizmada ilk kattan aşağılara inene kadar yemek kalmıyor. Böylelikle aşağıda olanlar açlıkla sınanırken yukardakiler tıka basa karınlarını doyuruyorlar. Yukardakiler yaşamaya devam edebilecekleri kadar yeseler aşağıdakilere de yemeğin kalabileceği ve böylelikle Delik’teki herkesin hayatta kalabileceği aktarılıyor filmde. Ama filmde yemeğin nereden geldiği, neden 333 kattaki herkese yetebilecek miktarda olmadığı ve bu sistemin işleyişini kimlerin kurduğu ve devam ettirdiği noktaları eksik. Yani düzenin asıl sorumluları gerçek hayatta olduğu gibi saklanıyorlar ve gerçek hayatta olduğu gibi azla yetinmek, sisteme ayak uydurmak öğütleniyor. Bir yandan da sunulan yemekleri tarih boyunca insanların emekle yarattıkları her şey olarak düşünürsek sahip olduklarımızın gökten indiği ve insanlığın ortaya koyduğu emek ve mücadelenin değersizleştirildiği bir durum ortaya çıkıyor.
El Hoyo’da amacına varmak için gerekirse diğerlerini öldürmek hatta açlığını gidermek için aynı katta yaşadığın kişiyi gerçek anlamıyla yemelisin. Zaten bu düzen içerisinde hepimiz bir şeyler elde edebilmek için yeri geldiğinde vahşileşiyoruz diyor film. Film, Delik’teki yaşamı değiştirebilmek adına mücadele eden birkaç kişinin çabalarını da boşa çabalar olduğunu aktarırken zamanını, gücünü, fikrini dünyayı değiştirebilmek adına mücadele edenlerin kavgasını da değersizleştiriyor. Sonuç itibariyle de biz bugünü kurtaramadık, çocuklarımız yarını kurtaracak diyerek mücadeleyi öteliyor ve bugün için çaresizlik sunuyor bize. Film kapitalist sistemi olduğu gibi aktarmaya çalışarak ya da eleştirmeye çalışarak kurgulanmış fakat biz ezilenlerin tarih boyunca verdiğimiz mücadeleyi, dayanışmalarımızı, kolektif emeğimizi, en alttakinin en üsttekinin en büyük korkusu olduğu gerçeğini yok sayıyor. Film kaş yaparken göz çıkarıyor. Ama çıkardığı o gözde filmin aksine nice umutlar, kavgalar, fedakarlıklar ve sevdalar var. Filmi izlerken çaresizlikle değil umutla izlemeniz dileğiyle…
Sezgin Keser
Baraka Aktivisti